8 Ekim 2017 Pazar

Evrime İnanmak

Son derece kapsayıcı bir kavram olarak evrim, her yeni günde daha çok konuşuluyor ve inançla olan temaslarından olsa gerek konuşulduğu ortamlarda sık sık tansiyonun yükseldiği görülüyor. Kafalardaki karmaşayı gidermenin ilk şartını bazı kavramların tanımlarını net olarak belirlemek olarak görüyorum.

Bu bağlamda;

Evrim: TDK'da; Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz niteliksel ve niceliksel değişme süreci, olarak tanımlanmıştır. Bu kelime günlük hayatta, bir kişinin veya nesnenin değişimini abartılı bir biçimde tanımlamak için de kullanılır. Genel olarak bir süreçte herhangi bir şeyin geçirdiği değişimi ifade eder. Anlamca, her alandaki zamana yayılmış değişimi kapsayabilecek olan "evrim" son zamanlarda sıkça, biyolojik evrimi ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu kullanım başta yanlış veya eksik gibi görünse de, herhangi bir alanda gerçekleşen değişim ve biyolojik evrimle ilgili bir kavram kargaşasına sebep olmayacağından bu şekilde kullanılmasında bir sakınca yoktur.

Biyolojik evrim: Canlı türlerinin nesiller boyu geçirdiği değişimlere ve bu sürecin tamamına verilen isimdir. Biyolojik evrim; bazılarının zannettiği gibi kanıtlanmayı bekleyen, varlığı/doğruluğu tartışılır bir durum değil, bir olgudur. Tıpkı yerçekimi yasası gibi doğanın mevcut düzeninde bulunan, işleyen, gözlemlenebilir ve bilimsel olarak ispatlanabilir durumdadır.

Evrim teorisi: Biyolojik evrimi, bilimsel anlamda çözümleyen/çözümlemeye çalışan kuramsal çalışmaların tamamıdır. Yine bazılarının zannettiği üzere "teori" kelimesi bir güvensizliğin ve belirsizliğin değil, bilimsel niteliğin emaresidir. Klasik anlatımlardan hareketle evrim teorisinin de günün birinde "evrim yasası" olacağı veya tüm teorinin -teori olduğu için- bir gün çökebileceği düşünceleri temelsiz ve yanlıştır. "Evrim yasası" olarak tahayyül edilen mertebe zaten halihazırda biyolojik evrimdir. Evrim teorisi bunun bilimsel olarak açıklanmasını sağlayan çalışmalar bütünüdür. 

Darwinizm: Adını yaptığı çalışmalarla evrim teorisini ilk kez derli toplu olarak ortaya koyan Charles Darwin'den alan akım/kavramdır. Bir bütünsellik göz önünde bulundurulduğunda evrim teorisinin en sade hali veya temelidir de diyebiliriz. Darwin'den günümüze kadar yapılan çalışmalarla teori genel olarak geliştirildiği gibi, Darwin'in yanıldığının anlaşıldığı yerler de bilimin gerektirdiği şekilde revize edilmiştir.
Evrimle ilgili düşüncelerin antik çağa kadar uzanmakta olduğu, bu uzun yol boyunca bu düşüncelerin İslâmî bilim çevresinde de ilgi gördüğü bilinmektedir. Darwin'in çalışmalarını çevresine açıkladığı zaman, yer yer katı Hristiyan anlayışın "bize Muhammedî evrimi mi savunuyorsun" şeklinde tepki gösterdiği de söylenmektedir. Tabi bu veya buna zıt yöndeki başka rivayetlerden yola çıkarak bilimsel konularda bir taraf belirlemek akıl dışıdır. Yurt dışındaki Katolik ve bazı diğer çevrelerin bize empoze etmeye çalıştığı din temelli evrim düşmanlığı da, tersi yöndeki sunî din-evrim bağı inşasına girişmek de bilimsel niteliği olmayan eylemlerdir.

Evrim teorisinin daha teori safhasında olduğu ve çürütülebileceği yönündeki yanlış bilinçten hareketle, evrim söz konusu olduğu zaman sıklıkla evrimin ispatından veya bir takım kanıtlardan söz edilir. İllaki değinmek gerekirse; körelen organlar, embriyolojik benzerlikler, yapısal benzerlikler, bakterilerin evrimi (Lenski deneyi incelenebilir), ara geçiş formları (fosiller) örnek gösterilebilir. Ayrıca bakterilerin evriminin incelenmesi ve bu yolla elde edilen bilgiler antibiyotik üretimi başta olmak üzere ilaç bilimine büyük katkıda bulunmuştur. Buradan hareketle "evrime inanmayanlar"ın hastalandıklarında antibiyotik ilaç kullanmalarının da ilginç ve komik bir çelişki olduğu söylenebilir.
Darwin'den az zaman önce evrimle ilgilenen ve katkıda bulunan önemli isimler olmuştur. Bunlardan belki de en çok bilineni Jean Baptiste Lamarck'tır. Lamarkizm veya Lamarkçı evrim olarak da anılan anlayışın temelini "kullanılan organlar gelişir, kullanılmayan organlar körelir" prensibi oluşturmaktadır. Lamarck'ın önemli katkılarının yanı sıra bu açıklaması bilimsel olarak yanlışlanmıştır. Buna rağmen şaşırtıcı bir şekilde insanların geneli hâlâ evrimin Lamarck'ın izah ettiği şekilde gerçekleştiğini zanneder. Lamarck'ın iddiası farklı bir bakışla değerlendirildiğinde tümden çöpe gidecek bir açıklama da değildir. Gerçekten kullanılan organların geliştiği, kullanılmayan organların köreldiği söylenebilir. Ancak bu durum sadece bir nesil için geçerli olabilir, sırf bu şekliyle kalıtıma etki etmesi ve evrimin bu yolla açıklanması yanlıştır.

Bir canlının bulunduğu çevrede  hayatta kalabilmesi için özellikle ihtiyaç duyduğu bir özelliğinin/organının diğerlerine nazaran çevreye daha uyumlu olması onun hayatta kalma ve üreme şansını arttıracağından, o özellik bir sonraki nesile de aktarılacaktır. Bu sayede o özelliği taşıyan bireyler gelecek nesillerde çoğunluğu, şartların değişmediği varsayılırsa da zamanla türün tamamını oluşturacaklardır. Yani aslında yine nesiller boyunca kullanılan (hayati gerekliliği olan) organ gelişecek, kullanılmayan (hayati gerekliliği olmayan) organ körelecektir. Ancak bu durum direkt kullanımla değil, genel genetik aktarımla gerçekleşecektir. Yani ilk kez Darwin'in tespit ettiği şekilde doğal seçilimle belirlenecektir. Darwin'i kendisinden az önceleri evrimle ilgilenen bilim insanlarından ayıran ve Darwinizm'i de evrim teorisinin temeline oturtan sebep doğal seçilim denilen mekanizmayı tespit edişidir. İlginç bir şekilde, tamamen bağımsız olarak Darwin'le aynı tarihlerde Alfred Russel Wallace da benzer çalışmalar yürütmüş, Darwin'le hemen hemen aynı şeyleri dile getirmiştir. Bu da bilim tarihinin ilginç tesadüflerinden birisi olarak kayıtlara geçmiştir.
Lamarkizm'i ve Darwinizm'i bir örnekle mukayese edecek olursak, meşhur zürafaların boyun uzunluğu meselesi son derece açıklayıcı olacaktır. Bilindiği üzere uzun boyunlu canlılar olan zürafalar bu özellikleri sayesinde yüksek ağaç dallarındaki yaprakları yiyebilmektedirler. Lamarck'a göre zürafalar nesilden nesile sürekli daha yüksekteki yapraklara ulaşmaya çalıştıkça her jenerasyonda boyunları daha çok uzamış ve bu da kalıtım yoluyla sonraki jenerasyonlara aktarılmıştır. Bugün bilim bu şekilde basit değişimlerin yeni jenerasyona aktarılmadığını açıkça ortaya koymuştur. Darwin'e göre ise her jenerasyonda farklı boyun uzunluğundaki zürafalardan uzun boyunlu olanlar hayatta kalabilmiş ve genlerini bir sonraki jenerasyona ulaştırmada daha başarılı olmuşlardır. Bunun sürekli tekrar etmesi sonucunda da zürafalar uzun boyunlu canlılar olarak evrimleşmişlerdir.
İnanç ve evrim ilişkisine tekrar dönecek olursak, her ne yönde olursa olsun buradan bilimsel nitelikte bir ürün çıkmayacağı gibi "evrime inanmak" bahsi de son derece boş, yersiz ve anlamsızdır. Zira evrim olgusu insanlık olarak gözlemleyebileceğimiz, bilebileceğimiz, net bir hükme varabileceğimiz kapsamdadır. Bunun dışında kalan ve tamamen dinî veya diğer bir inancın sınırlarına giren bir noktada değildir. Biyolojik evrimin de ötesinde; evrenin oluşumu, güneşin, dünyanın, diğer yıldızların veya gezegenlerin oluşum evreleri, dünyada birçok alanda gözlemlenebilen değişimler, teknolojik evrim, sürekli olarak her alanda görülen genel bir değişim ve dönüşümün varlığı da bir realitedir.  Yada diğer bir deyişle; değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.


Yararlandığım ve incelemenizi tavsiye ettiğim bazı bağlantılar;

http://evrimagaci.org/question/tr/evrim-nedir

http://evrimagaci.org/question/tr/evrimin-kanitlari-nelerdir

http://evrimagaci.org/article/tr/evrim-mekanizmalari-1-evrimi-tetikleyen-

mekanizmalar-nelerdir

http://evrimagaci.org/article/tr/jean-baptiste-lamarck-ve-zurafalarin-boyunlari

http://evrimagaci.org/article/tr/darwinin-evrim-agaci-cizimi-uzerinden-temel-evrim-anlatimi

https://onedio.com/haber/evrim-teorisiyle-ilgili-14-yanlis-bilgi-386330