12 Şubat 2019 Salı

Sosyal Parazitler



Dünyada pek çok farklı alanda olan ve benzeşen sistemler hep ilgimi çekmiştir. Örneğin; beşerî yaşam, doğal yaşam, teknolojik gelişim ve direkt biyoloji biliminde bu gibi sistemlerden bahsedilebilir. Bu yalın bir bahisten de öte hayatı bütünsel olarak kavramada işimizi son derece kolaylaştırır. Mesela bir olgu olarak evrim, hem biyolojik çeşitliliği açıklamada, hem de teknolojik gelişimi anlamada son derece yararlı bir kavramdır. Bunun da ötesinde iç içe geçmiş bir değişimler silsilesi olan, hayatı anlamada büyük kolaylık sağlar.

Sosyolojide, "Sosyal Darwinizm" olarak, Herbert Spencer öncülüğünde başlayan akım, daha sonraları klasik liberalizmin bir alt kolunu meydana getirmiştir. Sosyal Darwinizm kısaca, tıpkı doğadaki rekabet ve güçlü güçsüz ayrımı gibi, sosyal hayatta da bir rekabet sonucunda güçlü ve güçsüzün belirleneceğini, buna göre güçsüzler elenerek hayatın devam edeceğini veya böyle olması gerektiğini söylemektedir. Bu görüşün radikal yorumlarında, herhangi bir sosyal yardım doğal dengeye müdahale olarak şiddetle eleştirilir. Takdir edersiniz ki bu bakış; sosyal hayattaki rekabetin açıklanmasında gayet geçerli olmakla beraber, bu rekabetin daha insanî olmasına, binlerce yıllık insanlık birikiminin, vicdanın ve ahlâkın etkinliğine asla müsaade etmez. Bu sebeple de son derece düz ve kısır bir yaklaşımdır.

Ayrıca doğal yaşam; en iyi, kusursuz veya ideal olarak nitelenip, ona benzemek övülüyorsa bu doğrudan "doğaya yönelim" mantık hatasıdır. Doğaya yönelim radikal olarak savunulursa, tüm teknolojik-bilimsel gelişmeler ve insanlık medeniyeti de yanlışlanabilir, ki bu da tüm gelişmişliğimizi reddedip taş devrine dönmek olur. Yine Sosyal Darwnizim'in ileri safhalarında, "tüm insanların birbirini öldürmesi ve en güçlülerin hayatta kalması" önerisinin reddi de pek mümkün değildir.

Günümüzde talihsiz bir şekilde popülerleşen bir düşünce/söylem de yine bu paraleldedir. Biyolojik evrimin önemli bir mekanizması olan doğal seçilimin kutsanmasıyla ortaya çıkan bu ucube görüşler, genel olarak; herhangi bir hastalığı veya engeli bulunan, tıbbî destek olmaksızın yaşaması mümkün olmayan kişilerin yaşatılmasının doğal seçilime aykırı olduğu şeklindedir. Evet dar "doğaya yönelim" penceresinden bakılırsa böyle bir kanıya varılabilir. Ancak bu yine aynı mantık hatasının ağlarına takılmak olur. Zira insanî değerleri, vicdanı ve ahlâkı bir kenara bırakarak konuşursak dahi, çok eski zamanlarda olduğu gibi, komüne yararı olmayan ve zayıf-hastalıklı olan bireyin kendi kaderine terk edilmesi sonucuna varamayız, çünkü o şartlarda yaşamıyoruz. Ormanda yenilebilir bitkiler toplamıyor veya karnımızı doyurmak için avlanmıyoruz. Dolayısıyla bu şartlara göre hüküm verirsek ucube laflar söylemiş oluruz. Ayrıca her kademeden bolca örnek verilebileceği üzere, günümüz şartlarında herhangi bir insanın küçük bir komüne de değil, topluma, hatta tüm insanlığa yararı olması son derece muhtemeldir. Özellikle salt çıkarcı arkadaşlar(!) için bir örnek verecek olursak; Stephan Hawking'in hayatta olduğu müddetçe, kendi kendine yemek dahi yiyemeyen birisi olarak kozmolojide tüm dünyanın ufkunu genişlettiğini hatırlatmak isabetli olacaktır.

Başta salt çıkarcı çevre olmak üzere herkesin asıl odaklanması gereken ve bir yapay seçilimle ortadan kaldırılması gereken asıl kitle sosyal parazitlerdir. Parazitler biyolojide sıklıkla duyduğumuz şekliyle, en basit tabirle hayatını asalak bir biçimde sürdüren canlılardır. Bir canlıyla bir şekilde birliktelik kurar ve o ölene kadar ondan besin veya çeşitli ihtiyaçlarını gidererek onunla birlikte yaşarlar. Çoğalmaları ve musallat oldukları canlının etrafındaki diğer canlılara da bulaşmaları muhtemeldir. Kendi kendilerine hayatta kalamazlar.

İşte aynı bu şekilde sosyal hayatta, kendisi bir iş üretmeyen, kendi kendine hayatta kalması mümkün olmayan, sosyal parazitler vardır. Bunlar mevcut işlerden nemalanırlar. Genellikle bir malın veya hizmetin alım-satımında, gerçek alıcı ve gerçek satıcının arasına eklemlenerek bir yarar sağlamadıkları gibi gereksiz yere fiyatın artmasına yol açarlar. Gerçek alıcı ve satıcının ne olduklarına gelecek olursak, gerçek alıcıyı; nihai tüketici, gerçek satıcıyı da üretici olarak tanımlayabiliriz. Bunların dışında kalan, ilgili ürünün ulaşımına ve korunumuna bağlı olarak muhakkak aracılar olsa da aynı bölgede neredeyse hiçbir ulaşım ve muhafaza çabası olmadan sırf kâr amaçlı olarak aracılık yapanlar ise basbayağı sosyal parazitlerdir. Özellikle gayrimenkul ve otomobil alım-satımlarını sürekli bir kazanç kapısı haline getirerek, arz ve talebin ortasında tam bir parazit olarak beslendikleri sıklıkla görülür.

Yeni oluşturulacak bir yerleşim yeri düşünelim. Yeni kurulacak büyük bir fabrika, başka bir iş yeri veya üniversitenin çekeceği kitlenin ikamet edeceği bir yerleşim yeri... Burada; enerji, haberleşme, ulaşım, su ve kanalizasyon gibi temel alt yapı hizmetleriyle entegre şekilde çok sayıda konut inşasına başlanacaktır. Sonra da bu yerleşim yerinde yaşayacak kişiler yapımı tamamlanan konutlara yerleşecektir. Burada doğal olarak insanların çoğu oturacağı evi satın alabilecek maddi güçte olmadığından veya burada geçici olarak bulunmayı düşündüğünden, yerleştiği evi satın al(a)mayacaktır. Tam da burada ev sahibi-kiracı ilişkisi başlar. Zira başka kişiler de yatırım amacıyla ev alıp kiraya verme düşüncesindedirler. Ev sahibi-kiracı ilişkisi, yine biyolojik bir yaklaşımla tanımlayacak olursak, mutualist (simbiyotik) bir ilişkidir. Yani iki taraf da yarar sağlar. Ev sahibi, evinden aylık bir gelir elde ederken, kiracı bir eve sahip olmadığı halde, belirli bir ücretle bir evde barınma imkânı sağlar.

Yine tam da bu safhada ortaya çıkan ne idiği belirsiz birtakım kişiler, aynı bölgede sürekli ev alıp satma ve ev sahibiyle kiracı arasında fazladan bir eklenti olma yoluna giderler. Bu kişiler de sosyal parazitlere muazzam örnek teşkil ederler. O çevrede kurulan yaşamda hiçbir katkıları olmadığı gibi bu yaptıklarını bir meslek haline getirirler. Oysa ki, herhangi bir vasıfları, meslekî tanımları veya bir geçerlilikleri yoktur. Tek etkileri iki taraftan da komisyon alarak gelir elde etmektir; ki bu da piyasada bir tür fiyat enflasyonuna sebep olur.

Çok sık karşılaştığımız örneklerden birisi de tarım ürünleriyle ilgili olarak "tarlada 1 lira, pazarda 10 lira" kabilinden haberlerdir. İlgili ürünlerin her türlü yetiştirme maliyeti, süreci ve sarf edilen emek sonucunda elde edilen kâr, sadece üreticiden alıp tüketiciye satan çeşitli aracıların kârının çok altında kalmaktadır. Burada az kâr yapan üreticinin üretmekten vazgeçtiğini düşünelim, söz konusu aracılar kime neyi ulaştırabilirler? Ancak bu aracıların olmadığı durumda herhangi bir şekilde ürünler tüketiciye kolaylıkla ulaştırılabilir. Yeter ki zamanında -yani aylar öncesinden- gerekli zirai süreç başlatılmış ve ürünler yetiştirilmiş olsun, ulaşımın sağlanması daha dolaysız ve meziyet gerektirmeyen bir iştir. Yani bu örnekten de anlaşılacağı gibi doğal olarak var olan bir talebin karşısında asıl olan arzdır, üretimdir.

Sonuç olarak sosyal parazitlerin giderilmesi, sağlıklı bir toplum yapısı için elzemdir. Bu çoğu alanda devlet denetimiyle mümkün olacağı gibi, toplumsal bilinçle de bir ölçüde sağlanabilir. Emlâkçı veya galerici gibi meslekî bir geçerliliği olmadığı halde piyasada kâr amacıyla sürekli alım satım yapan kişilerin bu durumuna karşın; yeni alınan belli bir malın veya mülkün ancak belli bir zaman sonra satılabilmesi gibi yaptırımlar düşünülmektedir.

Bunların dışında zamanla parazitleşmeye dönen simbiyotik ilişkiler de kontrol altında tutulmalıdır. Örneğin bir insanın gereksinimin çok üstünde konuta sahip olarak, elde ettiği devasa kira geliriyle hâlâ yeni konutlar alıyor olması katlamalı vergi gibi yaptırımlar getirilerek engellenmelidir. Zira nihayetinde barınma ihtiyacına binaen ortaya çıkan konut dediğimiz yapının sonu gelmez bir döngüyle aynı insanların elinde yoğunlaşması bir tekeliyeti ve ev sahibi olmada adaletsiz bir ortamı tesis etmektedir. Günümüzde Avrupa'da dahi konuşulan önemli konulardan birisi olan katlamalı vergi sistemi, İngiltere'den tutun, Fransa'da meşhur sarı yeleklilerin başlıca taleplerinden biri olarak pek çok yerde karşımıza çıkmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder