2 Kasım 2020 Pazartesi

“Karşı devrimci, enternasyonal bir hareket: akıl karşıtlığı”


(Bu yazı hararet.org'da yayınlanmıştır)

İzmir'deki felaketle sadece deprem gerçeğini değil, hasta bir zihniyetin hastalıklı sözlerini de hatırladık, işittik.

Bunlardan birkaçı şöyleydi:

"şişede durduğu gibi durmadı sandım Hebdoo ya destek"

"Azan bir topluluk elbet uyaracak"

"Gecirilmis olsun"

"Bizi ilgilendirmez CHPnin içkici kalesi izmir"

"Allahın izni ile insallah butun putlar yikilacak"

"imanlı insanlar depremden korkmaz imansızlar korksun"

"Hızlıca nutuk okumak lazım..."

"ALO İZMİR BU SİZE İKAZ"

"Cehapenin yönettiği şehir namaz iman eksikliği ne beklersin"

"Geçmiş olsun. Herhalde İzmir Marşı durduramadı depremi :("¹

Bunlar ne kadar hastalıklı, radikal ve azınlık bir kesime ait görünse de aslında o kadar da 'numunelik' ve tesadüfî ifadeler değiller. 17 Ağustos depremi sonrası, Cübbeli Ahmet'in söyledikleri, yani "deprem özellikle fuhuş merkezlerini vurdu, dinsizlere zarar verdi"² minvalindeki lafları, bir zihniyetin, sistemli olarak yetiştirilen bir görüşün önemli emarelerindendir.

Bu zihniyete verip veriştirmek, sövmek-saymak en kolayı. Burada daha etraflı birtakım saptamalar yapmamız gerekiyor. Bu çevrenin en temel özelliği, akıl ve mantıkla bağını tamamen koparmış olmaktır. Zaten kendi öğretilerindeki "akıl ve nakil" değinmelerinde, 'nakledilenin' daima 'akledilenden' daha üstün tutulduğu görülür. "Bunca âlim bilemedi de sen mi bildin" gibi bir ifade son derece geçerlidir. Her iş, her gelişme, her olay, yalnızca onların işine geldiği şekilde yorumlanmalıdır. Bunun dışında herhangi bir yaklaşım, en akılcı çözümleme dahi onlara göre yanlış ve daha önemlisi dinsizlik alâmetidir.

Temelde, mekanizmalarını daha kısaca özetlemek gerekirse, şu söylenebilir; ortaya bir iddia atılır, tutarsa haklı çıkmış olurlar. Tutmazsa bu zaten sorgulanmaz veya başka bir yorumla açıklanır. Yani yine haklı çıkmış olurlar. Geçmişte yaşanmış olayların yorumlanışı da böyledir. Bir sebep-sonuç ilişkisi kurgularlar. Bu sebep sonuç ilişkisine uymayan kısımlar da başka yan bir açıklamayla izah edilir. Sonuç olarak da tüm bu mantıksızlık yığınına ikna olmazsanız, problem yine sizdedir. Sizin 'dinsiz' olmanızdadır.

Yakın bir örnek olarak 'corona' tehlikesi adım adım yaklaşırkenki bazı yorumları hatırlayabiliriz. Sokak röportajlarında çoğu kez Çin'de başlayan ve Batı'da yayılan bu virüsün Müslüman ülkelere gelmeyeceği yönünde ifadelere rastlanıyordu. İran'da vakalar arttıkça, bu iddialar "ehlisünnet olanlara bulaşmayacak" şekline evrildi. Onu takiben virüsün önlemler dışında başka engel tanımadığı görüldüğünde bu iddiaların tümü unutulup gitti. Eğer şu veya bu sebeple bir parça haklı çıkmış olsalar, bu sayısız yolla duyurulacaktı. Haksız çıkınca, her zaman olduğu gibi, hiçbir sorumluluk taşımadan sıvışıp gittiler. Takip eden zamanlarda, önlemler kapsamında camiler ibadete kapatıldı. Hattâ Kâbe ziyaretleri durduruldu. Burada da daha olumsuz bir anlamlandırma olarak "Allah'ım ne günah işledik de bizi ibadethanelerinden kovdun" gibi bir yakarış türedi. Yeni duruma yeni anlamlandırma yani.

Benzer bir kılıfına uydurma Cübbeli Ahmet'in deprem değerlendirmelerinde de görülüyor. Yukarıda değindiğim kayıtta, 17 Ağustos depreminde dinsizlerin nasıl belasını bulduğunu allandıra ballandıra anlatırken, akıllarda oluşan, ancak o an kendisine yöneltilmesi mümkün olmayan birtakım soruları da bir çırpıda cevaplıyor. Bir doğal afet olarak gelen ve dinlisinden dinsizine, bebeğinden yaşlısına pek çok insanı hayattan koparan depremin istisnasız günahkâr olanları öldürmediği gerçeğini Cübbeli Ahmet; "inanmanın ödülü olarak verilen şehitlik" yahut "Allah'ın cömertliğinin bir nişanesi" olarak açıklıyor. Böylelikle herhangi bir boşluk veya çelişki bırakmamış oluyor. Aslında yapmış olduğunun baştan aşağı safsata olduğunu görmeden... Bir safsata üretmiş olmanın kaygısını hiç taşımıyor. Zira bu yöndeki kararlı bir sorgulama 'dinsizlik' olacağı için muhatap olduğu kitleyle arasında bir sorun meydana gelmiyor.

Aslında bu safsatalara sadece Türkiye'de biz maruz kalmıyoruz. Böyle bir zihin birliği söz konusu. Adeta hepsi aynı cübbeden çıkmış bir karşı-devrimci enternasyonali. ABD'de "koronavirüse inanmıyorum" diyen ve önlem almayı reddeden rahip Brian Hitchens, Kovid-19'dan öldü. Yine "salgın eşcinselleri uyarmak amacıyla gönderildi" diyen, Ukraynalı tarikat lideri Patrik Filaret, Kovid-19'a yakalandı. Baştan aşağı çarpık bir zihin, elinde pek çok enstrümanı bulundurarak ve bulunduğu bölgenin manevî değerlerini kullanarak daima akla, akıl ürünü olana, aydınlık geleceğe, değişime savaş açıyor. Saplantılı olarak ileriyi geride arıyor. İşin kötü tarafı, pek çok yerde başarılı da oluyor.

Açıkçası bunlara karşı yapabileceklerimiz sınırlı. Ancak tüm o imkânların, devasa prodüksiyonun karşısında haklı olmak gibi büyük bir avantajımız var. Tabii bu avantaj da tek başına yeterli değil. Bir gün yüzleştiğimizde "sistemsiz bir bozukluk" olarak saydırıp geçmememiz, en başından itibaren son derece sistemli olan bu yapıyı titiz bir şekilde analiz etmemiz, bunun üzerine bir mücadele yöntemi geliştirmemiz gerekiyor.

https://onedio.com/haber/bitin-artik-izmir-depremi-ve-izmirliler-hakkinda-yapilan-insanlik-disi-okur-yorumlari-940330

https://www.youtube.com/watch?v=ZevMQqf_WRY

https://hararet.org/karsi-devrimci-enternasyonal-bir-hareket-akil-karsitligi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder