7 Mayıs 2017 Pazar

Paralel Tarih Yazımı-IV


Hiç şüphesiz bu "Paralel Tarih Yazımı" yazı dizisi daha da uzayıp, ülkemizde FETÖ/PDY temelli olsun olmasın, geçmişten günümüze objektif ve bilimsel olmayan art niyetli, çarpıtmacı hatta iftiracı tarih yaklaşımlarını ele alan bir çalışma olarak da tamamlanabilirdi, ancak buna gerek olmadığını ve meseleyi hem ana hatlarıyla hem de örnekleyerek iyi bir şekilde ele aldığımı düşünüyorum.




Daha önceden de birkaç kere değindiğim üzere, bu dizi boyunca işlediğim paralel tarihin asıl mimarları paralel devleti yapılandırmaya çalışanlar ve paralel devlet denen olgunun ta kendisidir. Paralelcilerin sızma hareketleri ve kendi içinde inanılmaz bir geri besleme oluşturan kadrolaşma yöntemleriyle devletin tamamına hakim oldukları takdirde, onlar için bu hakimiyeti kalıcı kılmanın tek yolu paralel tarihin kusursuz olarak kurgulanıp topluma benimsetilmesidir. Burada bu yapının en akıllıca hareketi hem propagandist seçimi açısından hem de sızılacak kurum, kuruluş açısından asla ayrım yapmamasıdır. Bırakın İslam içi mezhepleri; ülkemizde, garip yurt dışı temasları olan ve tarihi-siyasi meselelerde milli çıkarlara aykırı şeyleri ısrarla savunan bir Budist bile biraz irdelendiğinde muhakkak FETÖ ile bağlantılı çıkacaktır.



Örneğin, Mustafa Armağan doğal bir Fethullahîyken ve eskiden beri siyasal islamcıların çoğunlukta olduğu kitlelere hitap ederken, Can Dündar tam tersi bir doğrultuda olup, seküler kesime hitap etmektedir. Ayşe Hür de tümden bir dinî inanıştan münezzeh olarak kendisini "liberal demokrat" olarak tanımlayıp yine doğal olarak bu görüşe ve duruşa tabi insanların çoğunlukta olduğu kitlelere hitap etmektedir. Ancak ne var ki, bu birbirinden farklı isimlerin söylediği şeyler sadeleştirildiği takdirde aynıdır. Bambaşka noktalarda olmaya rağmen özde aynı şeyleri söyleme ve bu denli kasti katı eleştirinin de, diğer olgusal bilgiler, bağlantılar da göz önünde bulundurulduğunda FETÖ ortak paydasından başka bir açıklaması yoktur. (Yine daha önce de belirttiğim gibi Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın faaliyetleri, özellikle de Abant Platformu buluşmaları dikkatle incelendiğinde çok önemli bağlantılar görülecektir.)



Çok iyi kavranılması gereken bir nokta; Fethullahçıların neden kabul edilebilir olmadığı ve tüm hareketin öyle veya böyle nasıl başından beri teröre hizmet ettiğidir. Devletin kurumlarına sızıp oralarda kümeleşme ve ordu dahil her yerdeki ast-üst ilişkisinin dışında kendi kıdemlendirmelerine göre bir hiyerarşi oluşturmak hiç iyi niyetli bir hareket değildir. Bu doğrudan doğruya devletin içinde başka bir organizasyon oluşturmaktır. Bunun savunulabilir bir yanı yoktur, bu terör faaliyetidir. 2013 yılında 17 ve 25 Aralık'ta iki dalga şeklinde yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ve onun öncesindeki MİT krizine kadar devlet içindeki bu yapılanmadan haberdar olduğu halde "hem memur hem de bir cemaat mensubu olmakta ne mahsur var" diyerek bu felaketi utanmadan savunan bazı gazeteci müsveddelerinin hezeyanları bu sebeplerle başından beri geçersizdir. Devletin içinde devlete zarar verecek güç elde etmek, herhangi bir zarara -mesela 15 Temmuz kalkışmasına- sebep olmasa dahi suçtur. Yani darbe yapmak, vatandaşı katletmek, siyasilere suikast düzenlemek şöyle dursun, illegal olarak bunları yapacak güce erişmek en temel suçtur.




İyi kavranılmadığını ve biraz da gürültüye gittiğini düşündüğüm diğer bir nokta da "cemaatin yardımları" meselesidir. Ne yazık ki ortalama kültür düzeyinin üzerinde kişiler bile "yaptıkları hizmetler de vardı", özellikle yurtçuluk, dershanecilik gibi işleri kastederek "devletin yapamadığını onlar yaptı" tarzı ifadeleri dile getirerek bu yapıyı bir ucundan tutulabilir hale getirmede bir beis görmüyorlar. ABD merkezli her türlü hareket sonunda bir çıkarı dahi olsa kolay kolay bir bölgeye yardım yapmaz, o bölgeyi herhangi bir yolla yine kendi kaynaklarıyla dizginler. Ülkemizde de FETÖ'nün kendi yapısı dahilinde ve haricinde binbir yolla toplanan yardım paralarının bir kısmını yine kendi nüfuzunu arttırmak için, bir şekilde yatırıma dönüştürmesi -bunu maddi durumu iyi olmayan öğrencilere yardım etmek şekliyle dahi yapsa- bir lütuf değildir, bu Türkiye'nin parasıyla Türkiye'yi kuşatma hareketidir.



Sızma ve kuşatma hareketleri son derece açık olan, üstelik de bunu uzun yıllardır Pensilvanya/ABD merkezli olarak yürüten bir yapının, şu tarihten bu tarihten sonra değil, daima terör unsuru olarak değerlendirilmiş olması doğru olandır. Dün bu yapıya toz kondurmayıp da, bugün beddua etmeden anmayanlar konjonktür gereği de böyle davranıyor olabilirler. Bu sebeple de neyin ne olduğunun gerçekten anlaşılması son derece önemlidir. Aksi takdirde kalıcı bir bilinç sağlanamadığında, bazı kesimlerde konjonktür yeniden şekillendiğinde büyük sapmalar görülecektir.

Tam da burada, bu yapının neden başından beri terör unsuru olduğunu kati bir şekilde ortaya koyduktan sonra koskoca memlekette zamanında bunu kimsenin fark edip edemediğini sorgulayabilirsiniz. Muhakkak hem bu farkındalıkta hem de bunu dile getirebilecek cesarette aydınlar olmuştur. Daha önce de belirttiğim gibi burada ısrarla üstünde durulması gereken isim Necip Hablemitoğlu'dur. Necip Hablemitoğlu 2000 yılının öncesinden beri bu oluşumun neden tehlikeli olduğunu, hangi bağlantılarının bulunduğunu ve niye dağıtılıp kontrol altına alınması gerektiğini ısrarla ifade etmiştir. Bu yapıyla alakalı olarak "Köstebek" adlı kitabı yazdığı sırada, 18 Aralık 2002 tarihinde öldürülen Necip Hablemitoğlu'nun failleri olay yerinden ayrılırken görülmelerine rağmen, kullandıkları arabanın plakası bilinmesine rağmen yakalanamamış ve cinayet "faili meçhul" kapsamında kalıp günümüzde de ne yazık ki bir karara bağlanamamıştır.




Necip Hablemitoğlu'nun tamamlayamadan hayata veda ettiği "Köstebek" kitabı daha sonra son haliyle basılmıştır ve önsözünde şöyle yazmaktadır:

"İşte “Köstebek” adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti'nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış fethullahçıları!.. Şeyhleri A.B.D.'de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır…"



Yine Hrant Dink cinayetine ilişkin, araştırmacı-gazeteci Nedim Şener'in de üstün çalışmalarıyla açığa çıkarılan ve şu anda da mahkemeye intikal etmiş olan bilgiler göstermektedir ki, Hrant Dink de FETÖ mensuplarınca öldürülmüş, cinayet sözde bir "Ergenekon" yapılanmasının faaliyetiymiş gibi gösterilip buradan bir operasyon gücü elde edilmiştir.



Öyle inanıyorum ki buraya kadarki bilgiler ışığında düşünüldüğünde Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin şüpheli ölümü, yine her ne kadar alakasız görünse de Defne Joy Foster'ın ölümü (Ahmet Altan'ın oğlu Kerem Altan'ın evinde ölmüştür ve Fethullah'la dalga geçen bir tweet attığı söylenmektedir) ve geçmişten günümüze uzanan sözde faili meçhul aydın cinayetleri, ya FETÖ'nün yada onu iç dengelerimize yerleştiren öncülerinin veya diğer iç unsurların işidir. Bunların hesabı da muhakkak sorulmalıdır.

FETÖ'nün öncüleri ve onu Türkiye'nin siyaset denklemine yerleştiren unsurlar da, FETÖ kadar irdelenmelidir. Bu unsurları tespit etmede büyük kolaylık sağlayan bazı emareler vardır. Örneğin ilginç bazı başarılar(!) burada işimize yarayacaktır. Görünürde hiçbir numarası olmayan Erzurum doğumlu, ilkokul mezunu bir vaizin dünya çapındaki bir oluşumun sahibi olması, 1976'da Anakara, Dikmen'de 15-20 arkadaşıyla beraber kurduğu örgütün merkezi toplantısını yapan Abdullah Öcalan'ın, sonraları bu örgütü dünyanın en gelişmiş terör örgütü statüsüne taşıması ve Türkiye'nin başına bela etmesi, düz ve iyi niyetli tarih okumalarıyla anlaşılması mümkün olaylar değildir. Yine PKK ile çatışmaya giren askerlerimizin zaman zaman ansızın telsiz bağlantılarının kesilip ağır kayıp vermeleri, Kandil'i veya diğer PKK kamplarını vurmak üzere bağlı bulunduğu üsten ayrılan savaş uçaklarımızın daha havalanmadan PKK'lıların ilgili yerleri boşaltması sonucu boş dağın-taşın bombalanması, kritik bir zamanda birden PKK'nın elini güçlendirecek ve TSK'nın ve Mehmetçiğimizin, polisimizin yapısına aykırı davranışların sergilenmesi (PKK'lı cesetlerin bazı araçlara bağlanıp sokaklarda sürüklenmesi gibi), günümüzde artık çok daha iyi anlaşılmıştır.

PKK'ya değinmişken ona yakın çevrelerin de FETÖ'den bağımsız olarak kendi "paralel tarih"ini yazma gayretinde olduğu gözden kaçmamalıdır. "Resmi Tarih'e saldırı olimpiyatları" kapsamında Koçgiri'den Nasturilere, Şeyh Said'e, oradan da Dersim'e hatta ve hatta oradan da Maraş kıyımlarına, Madımak'a ve Gezi Parkı'na birçok farklı toplumsal reaksiyonu ve hainlik sınırları içerisinde incelenmesi gereken ayaklanmaları harmanlayıp, "katil devlet" tezini güçlendirme malzemesi olarak kullanmaları da PKK'nın paralel tarih yazımı kapsamında incelenmelidir.




Bunun da dışında hem FETÖ hem de PKK ile bağı bulunmayan ancak zaman zaman birbirinden beslenen siyasal islamcı paralel tarihi vardır. Onların yaklaşımları da sürekli olarak aynı bakış açısı ve aynı kinle tarihi olayları ele alma ve çarpıtma hatta iftira atma yönündedir. Tüm bu saçmalıkların çürütülüp işin içinden çıkılması çoğu kez zordur, çünkü olgusal bilgi ve kasti yanlış yorumlar ustaca harmanlanmaktadır. Burada "diyelim öyle, bundan ne çıkar?" soru kalıbı, saçma açmazların açığa çıkarılmasında kullanılması gereken önemli bir araçtır.




Tüm bunların sağlıklı bir şekilde açığa çıkarılması da tarihin ve tarihçinin niteliğini iyi kavramakla, bir çalışmada, söylemde onu aramakla mümkündür. Halk tabiriyle sineğin yağından kendine pay çıkaran kindar anlayış, bilimsellikten son derece uzak olarak, bilerek veya bilmeyerek kökü dışarıda olanlara hizmet etmekten öteye gidemeyecektir.

Yararlandığım kaynak ve bağlantılar;

sozcu.com.tr/2016/gundem/necip-hablemitoglu-1999da-fetoyu-anlatti-2002de-suikaste-ugradi-1354256/

fetogercekleri.com/cinayetler/defne-joy-fosterin-supheli-olumu/

Köstebek/ Necip Hablemitoğlu

haberler.com/sirnak-taki-terorist-cenazesi-ile-ilgili-2-7768897-haberi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder