7 Kasım 2017 Salı

Lozan Antlaşması'nda Musul Sorunu




Ne yazık ki toplum olarak tarihimizi; gündelik, verimsiz, bayat, boş siyasi tartışmalara meze etmek gibi kötü bir huyumuz var. Yakın tarihle ilgili olarak ne kadar fazla bilgi sahibi olur ve hafızamızı canlı tutarsak, bu çekişmelerden o kadar uzak olur ve tarihimizi bir o kadar daha iyi muhafaza ederiz diye düşünüyorum.

O halde, mesela sürekli ısıtılıp önümüze getirilen Lozan tartışmalarını daha iyi anlayabilmek için, Lozan Antlaşması'yla ilgili genel bilgileri şöyle bir hatırlayalım.

Son dönem olarak bakıldığında; Trablusgarp yenilgisini, Balkan yenilgisini, I. Dünya Savaşı yenilgisini yaşamış ve nihayet Kurtuluş Savaşı'nda zafer kazanmış bir devlet olarak masaya oturduğumuz bir antlaşmadır Lozan Antlaşması.

Lozan Antlaşması delegasyonu;

Baş delege: Hariciye Vekili İsmet paşa
2. delege: Sıhhiye Vekili Rıza Nur Bey 
3. delege: Maliye Vekili Hasan Bey

Lozan Antlaşması'na iştirak eden devletler;

Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya

Boğazlarla ilgili konuların görüşülmesinde Sovyet Rusya ve Bulgaristan da katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ise görüşmeler süresince konferansta bir gözlemci bulundurmuştur.



Lozan Antlaşmasıyla ilgili bazı önemli tarihler;

-28 Ekim 1922'de hem İstanbul Hükümeti hem de TBMM hükümeti Lozan'a davet edildi. Buradaki amaç bizim tarafımızda bir ikilik oluşturmak ve Sevr'i dahi imzalayan kadronun kifayetsizliğinden yararlanmaktı.

-1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı. Bu sayede İstanbul Hükümeti de tamamen safdışı kaldı ve Lozan'daki tek muhatap TBMM delegasyonu oldu.

-20 Kasım 1922'de Lozan Konferansı Görüşmeleri başladı.

-4 Şubat 1923'te İtilaf Devletleri'nin bizim iki kesin kırmızı çizgimiz olan Anadolu'da bir Ermeni yurdu kurulması talebi ve Kapitülasyonların kaldırılmaması yönündeki ısrarı üzerine görüşmeler kesildi.

-23 Nisan 1923'te tekrar başlayan Lozan Konferansı, Kapitülasyonlar kaldırılarak ve Anadolu'da kurulacak bir Ermeni devleti söz konusu dahi edilmeyecek şekilde 24 Temmuz 1923'te imzalandı.

Oniki Adalar, Lozan Antlaşmasıyla mı kaybedildi?

Hayır. Oniki Adalar İtalya ile imzaladığımız Uşi Antlaşmasıyla (bu antlaşma da Lozan şehrinde imzalanmıştır) 18 Ekim 1912'de Lozan Antlaşması'nın 11 yıl evvelinde elimizden çıktı ve II. Dünya Savaşı sonrası, 1947 yılında İtalya tarafından da Yunanistan'a teslim edildi. Bu aklı başında herkesin kabul edeceği gibi bir yorumlama değil tarihsel bir olgudur, sayısız kaynaktan doğrulanabilir.



Musul, Lozan Antlaşmasıyla mı kaybedildi?

Hayır. I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti için, 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesiyle son bulurken, İngilizler bu ateşkese de aykırı olarak, 1 Kasım 1918'de Musul'a asker sokup ve yine hukuksuz bir şekilde 15 Kasım'da tamamen işgal edip, orada başında Şeyh Mahmut bulunan kukla bir yerel yönetim kurdular. Böylelikle Musul da en azından fiilen elimizden çıkmış oldu.

Lozan konferanslarında fazlasıyla gündeme gelen Musul meselesi hususunda, taraflar uzlaşmaya varamadığından bu meselenin Lozan Antlaşması'nın kabulünden sonra ayrı bir görüşmeyle netleştirilmesi kararlaştırıldı.

Bu karar ise Lozan Antlaşması'nın 3. maddesinin 2. fıkrasında "Türkiye-Irak sınırı 9 ay içerisinde Türkiye ve İngiltere arasında, dostane görüşmelerle belirlenececek, eğer iki ülke arasında uzlaşamazsa, mesele Cemiyet-i Akvam'a (Birleşmiş Milletler) taşınacaktır." şeklinde düzenlendi.

Türkiye ve İngiltere karşılıklı olarak Musul meselesini, Lozan'ın imzasından sonra Haliç Konferansı'nda 19 Mayıs 1924 tarihinde görüşmeye başladılar, ancak görüşmeler tahmin edileceği gibi bir sonuca varmadı, Türkiye sürekli olarak plebisit teklifini (Musul'da halk oylaması yapılmasını) yineledi, İngiltere buna yanaşmadı ve 5 Haziran 1924'te  görüşmeler uzlaşma olmaksızın sona erdi. Böylelikle bu mesele artık Türkiye ve İngiltere'nin meselesi olmaktan çıkıp, Birleşmiş Milletler'e intikal etti, beynelmilel bir mesele oldu.

İngilizlerin tıpkı Arap coğrafyasında uyguladıkları ve başarılı oldukları gibi, Kürt yoğunluklu bölgeler için de bazı planları vardı. Bu planlar en geniş çerçevede, yerel figürlerin merkezi yönetime karşı silahlandırılması ve kışkırtılmasıydı. Öyle de oldu. Doğuda Nesturi isyanı, Siirt çevresinde bazı küçük ayaklanmalar baş gösterdi ve en nihayetinde Şeyh Said isyanı patlak verdi.



Şöyle ki;

-7 Ağustos 1924'te Hakkari valisinin esir alınmasıyla ve birçok jandarmanın öldürülmesiyle Nesturi isyani başladı. Bu isyanın bastırılmasında Caffer Tayyar Paşa görevliydi. 14 Ağustos 1924'te harekete geçen Cafer Tayyar Paşa 26 Eylül'de isyanı bastırdı.

Daha sonra vali kendilerini esir alan Nesturilerin üzerinde İngiliz üniforması olduğunu söyledi.

-Nesturi isyanı sonrasında Siirt dolaylarında birkaç küçük isyan girişimi olduysa da başarıyla bastırıldı.

-13 Şubat 1925'te ise doğuda Şeyh Said isyanı başladı. Bu isyan, o tarihe dek görülmüş en kapsamlı ayaklanma olup, başlarda İslamcı ve hilafetin kaldırılmasından kaynaklı bir profil çizerken, giderek ayrılıkçı Kürt hareketine evrildi. 15 Nisan 1925'te isyan bastırıldı. Ancak ne var ki Türkiye'nin "Musul Türk ve Kürtlerindir" tezine gölge düşüren bu olay, muazzam şekilde İngiliz tarafının elini güçlendirdi. Bu olay sonrası artık Türkiye'nin Musul tezi "Musul Türk'tür ve Türklerindir" şeklinde olacaktır.

Şeyh Said isyanında, Nesturi isyanındaki gibi ele gelir İngiliz desteği emareleri yoktur. Ancak İngilizlerin bölgedeki yerel figürleri kullanma ve terörize etme alışkanlığına, bu yöndeki tarihçesine, zamanlamanın manidarlığına, ayrıyeten bu isyanın Musul konusunda Türkiye'nin ne denli belini büktüğüne bakılırsa bu olayında arkasında İngiltere sponsorluğunun olduğunu fark etmek çok da zor değildir.

İngilizlerin o dönemdeki Kürt politikası da genel hatlarıyla şu şekildedir;

-İngiltere ilk olarak 1918 yılında bölgeyi çok iyi bilen Binbaşı Noel'i (Kürt Lawrance da denir) istihbarat faaliyetleri için Musul'a gönderdi.

-Binbaşı Noel, sürekli olarak ayrılıkçı Kürt hareketlerini teşvik ve tedarik etti.

-Noel, aynı zamanda Sivas Kongresi'ni basma girişiminde bulundu ama başarılı olamadı.

İtilaf Devletleri'nin Musul yaklaşımları şu şekildedir;

-Sykes Picot anlaşmasıyla Musul Fransızlara bırakıldı.

-Ortadoğu'da İngiliz desteğine ihtiyaç duyan Fransızlar, bu desteğe karşılık San Remo'da yapılan konferanslarda Musul'u İngilizlerin almasını kabul ettiler.

-İngilizler I. Dünya Savaşı sonrası ateşkes yapılmış olmasına rağmen hukuksuz bir şekilde Musul'a girdiler.

Ayrıyeten o dönemde Musul'daki etnik dağılım şu şekildedir;

-Kürtler %52
-Türkler %29
-Araplar %9
-Diğer bazı gruplar %10

Bu dağılıma rağmen İngilizler, Kürt tabanı üzerinde tam olarak etkin olamamış olacaklar ki, Musul'da halk oylaması yapılması teklifini daima reddettiler.

   Kronolojik olarak devam edecek olursak, Milletler Cemiyeti'ne havale edilmiş olan Musul çıkmazıyla, yine Milletler Cemiyeti'nin belirlediği (İngiltere'nin de tasvip ettiği) tarafsız devletlerin temsilcilerinden oluşan üç kişilik bir komisyon, incelemelerde bulundu. (komisyon üyeleri; Macar Kont Teleki, Belçikalı Albay Poulis, İşveçli A. Wirsen) Bu esnada Musul'un kuzeyinde birkaç sınır çatışması yaşandığından, Milletler Cemiyeti tam da bu noktada Musul'u Hakkari'den ayıran geçici bir çizgi çekti, (29 Ekim 1925) çekilen bu çizgi daha sonraları "Brüksel hattı" olarak anılacaktı. Komisyon aynı zamanda bölgede yüzyıllardır süren Türk hakimiyetini teyid etti.

Milletler Cemiyeti Daimî Adalet Divanı, 21 Kasım 1925'te bağlayıcı karar aldı. 16 Aralık 1925'te Milletler Cemiyeti, Divan kararını Şeyh Said isyanının da etkisiyle benimseyerek, Brüksel Hattı'nı sınır kabul etti. Böylelikle hattın kuzey yarısı yani Hakkari, Türkiye'nin Irak sınırı olup, Musul Türkiye'den ayrılmış oldu. Devamında 5 Haziran 1926'da Ankara Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Musul resmen kaybedilirken, Türkiye'nin Irak petrol gelirinden, 25 yıl süreyle %10 pay alması da kabul edildi.

"2023'te Lozan sona erecek" ve "Lozan hezimettir/ihanettir" tarzı ifadeler tamamen hayal ürünü olup, fısıltı gazetesiyle kasıtlı olarak yayılmaktadır. Bu iddiaların en ufak bir tarihsel dayanağı yoktur. Lütfen siz de üç adet Lozan delegesini sayamayacak kişilerin bilinçsizce yaptığı bu tür kara propagandalara itibar etmeyin.

Lozan aleyhtarlarına sorulacak muhtelif sorular;

-Lozan Antlaşması'nda madem ki hezimete uğradık ve İsmet Paşa kasti olarak taviz verdi, niye birden fazla kez savaşın eşiğine gelindi? Neden bir kez görüşmeler kesildi?

-Lord Curzon niçin İsmet Paşa'ya imza törenine yakın bir dönemde niçin "Önünüze koyduğum hiçbirşeyi kabul etmediniz. Ben de tüm bunları şimdilik cebime koydum, lakin ülkeniz haraptır, onarım ve kalkınma için yarın gelip borç istediğinizde bu cebimdekileri çıkarıp önünüze atacağım!" demiştir?

-General Harrinton'a Mudanya Mütarekesi'ni imzalatıp, bir haftaya Lloyd George hükümetini düşüren ve Lloyd George'un siyasi hayatını bitiren İsmet Paşa değil midir?

-Lozan ve Sevr'in mukayesesi mümkün müdür?

-Lozan Antlaşması'nı ülke meclisinde en geç onaylayan(16 Temmuz 1924), İsmet Paşa'nın tabiriyle "mecliste süründüren" İngiltere mi Lozan'da her istediğini almıştır?

-Lozan sonrası ilk demeci "Lozan'dan tabutum gelecekti" olan İsmet Paşa, Lozan'da nasıl mücadele vermeyip "ne istedilerse vermiş" olabilir?



Lozan Konferansı görüşmelerinde bazı durumlar ve güç dengeleri;

-Lozan'da özellikle ilk zamanlarda, İngiliz istihbaratı delegasyonumuzun Ankara'ya çektiği telgrafların şifresini çözdü ve Ankara'dan önce okudu, aynı şekilde Ankara'dan gelen telgrafları da delegelerden önce okudular.

-İtilaf Devletleri, Lozan öncesi kendi aralarında bizim aleyhimizde planların konuşulduğu bir ön konferans düzenledi. Böylelikle özellikle Kapitülasyonlar ve Anadolu'da bağımsız Ermenistan konularında hep bir ağızdan bize yüklenebildiler.

-İsmet Paşa yer yer ağır işitmesini bahane ederek, uzunca bir konuşmayı karşı tarafa tekrarlattı, böylelikle o günkü süre aşılıp o görüşme bir sonraki güne kaldı. Bu sayede hem diğer arkadaşlarıyla fikir alışverişinde bulunabildi, hem de Ankara'dan gelen telgraflar için zaman kazanmış oldu.

-İsmet Paşa asıl mesleği askerlik olduğundan kıvrak diplomasi dilini bazen tam idrak edemiyor ve bu duruma sinirleniyordu. Bir kez Kapitülasyonlarla ilgili olarak, antlaşma metnine kesin ifadelerle madde yazılmamasına sinirlenip, "ben bu diplomatik cilveleşmelerden anlamam, bir saat sonra savaşa tutuşuruz!" dedi.

-İsmet Paşa Lozan'da özellikle ilk dönem görüşmeleri için kendisini "amatör diplomat" olarak nitelemişse de, ikinci dönem görüşmelerinde tüm dünyaya "kurt İsmet Paşa"yı gösterdi.

-İsmet Paşa özellikle ikinci dönem görüşmelerinde TBMM hükümeti ile de belli bir sürtüşme yaşadı ve doğrudan doğruya Gazi Mustafa Kemal'e rapor verdi.


-Bir aralık telgrafların deşifre olduğunu fark eden delegeler ve Ankara arasında blöf içeren haberleşmeler oldu. Örneğin askeri olarak büyük ihtimalle de çok parlak bir dönemde olmadığımız halde, İngilizlerin telgrafı okuduğu bilindiğinden, delegasyona "filan konularda asla taviz vermeyin, gerekirse savaşırız ordularımız hazır ve sabırsızdır." mesajı verildi.

-Boğazlarla ilgili net olarak desteğini belirten Sovyet delegesi Çiçerin, masada anlaşılamaması ve savaşa girilmesi durumunda Sovyet Rusya'nın Türkiye tarafında olacağını açıkça belirtmiştir. Bu da halkları savaş yanlısı olmayan, ve savaş yanlısı hükümetlerin günden güne puan kaybettiği İtilaf Devleri'nde muazzam bir korku yaratmıştır. Bu da Lozan'daki başarımızın önemli sebeplerinden birisi olarak kabul edilebilir.

Yararlandığım Kaynak ve Bağlantılar;

Bilinmeyen Lozan/Taha Akyol

Tek Adam/ Şevket Süreyya Aydemir
Kılıç Ali''nin Hatıraları/ Hulûsi Turgut
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi/ Mithat Atabay
atam.gov.tr/dergi/sayi-71/musul-sorunu-ve-lozan

3 yorum: