9 Aralık 2018 Pazar

Fransa ve Devrim

Fransa'da geçtiğimiz ay 'Sarı Yelekliler' olarak bilinen örgütsüz bir grubun başlattığı eylemler son hızla büyüyor. Akaryakıt zammına tepki olarak başlayan olaylar, gerekli nesnel şartlar tamamlanmış olacak ki, haddinden fazla ivmelendi ve eylemci topluluğu iyice çeşitlendi. Hükumetin polis şiddetiyle bastırmaya çalıştığı eylemlere artık, üniversitelilerden çiftçilere, asgari ücretlilerden diğerlerine pek çok kesim katılıyor. Bununla birlikte genel ortak paydanın neoliberal politikalara yani vergilendirme sistemine, gelir dağılımındaki adaletsizliğe tepki olduğu görülüyor. Eylemcilerin sarı yelek giymeleri ise gerçekten akıllıca, trafik güvenliği için herkesin arabasında bulundurmasının zorunlu olduğu yelekler herkesi potansiyel bir eylemci yapıyor. Bu basit sarı yelekler birer V For Vendetta maskesi işlevi görüyor.

Fransa özeline iyice odaklanmadan önce genel manzaraya da bakmak gerekir. Fransa'da da bir süredir, pek çok güçlü ülkede olduğu gibi ekonominin iyi gitmediği biliniyordu. Kaddafi'nin el birliğiyle devrilmesi süreci sonrasında -ki bu süreçte Fransız istihbaratının baş rolde olduğu artık sır değil- Fransa'nın ABD hamiliğinde Libya petrollerinden iyi bir pay aldığı görüldü. Bu Batı'nın pek de yabancı olmadığımız talancı art yüzüydü. Buradan itibaren de Libya petrolünün Fransa'nın kötüye giden ekonomisine can yeleği olduğu söylenebilir. Takip eden zamanlarda ABD'nin Fransa üzerindeki tahakkümü bu petrol geliri sayesinde arttı. Fransa'ya yapabileceği "Libya'dan çık!" baskısı sebebiyle ABD'nin eli güçlendi. Bu sayededir ki, ABD'nin Ortadoğu operasyonlarına Fransa askerî olarak destek verdi.

Yine Kasım ayında, davranışları pek öngörülebilir olmayan Trump, Macron'a ve onun nezdinde Fransa'ya iyiden iyiye yüklenmişti. Trump, II. Dünya Savaşı'nı ve Nazi işgalini işaret ederek, "Sizi kurtarmasaydık Almanca öğrenmek zorunda kalacaktınız" dedi. Normal şartlar altında kriz yaratacak bu sözler, Trump tarafından sarf edildiği için olası karşılandı. Aynı tartışma kapsamında Macron da, NATO karşıtı bir tutumla "Ortak Avrupa Ordusu kurulabilir" demişti. Aslında Fransa'da yaşanan olaylar başta pek çokları tarafından Macron'un bu çıkışının bir tür karşılığı olarak değerlendirildi. Bu değerlendirmeyi fazla paranoyak bulmuyorum. Zira ABD'nin korkunç operasyon gücü bunu mümkün kılabilirdi. Tıpkı İngiltere'de, Türkiye'nin YPG'ye karşı haklılığı gündeme getirildiğinde, Londra'da IŞİD'in bombalı saldırı düzenleyerek YPG'nin kurtarıcı(!) misyonunu hatırlatması ve Hindistan'ın s-400 alımı tartışmaları gündemdeyken Mumbai şehrinde bir uçağın düşmesi gibi Fransa'da da NATO karşıtı bir çıkıştan sonra dalga dalga tüm ülke karışmış olabilirdi. Hem de Libya'dan gelen petrol geliri kesilerek! Bu senaryoya hak vermekle beraber, bunun ciddi takibat yapan iyi bir merkez tarafından teşhis edilmesini mantıklı buluyorum. Bu konuda kişisel çıkarımların yanılması son derece olasıdır. Ayriyeten Fransa'yı zora sokma amacıyla yapılan bir ABD hamlesinin de ciddi bir anti-kapitalist harekete dönüşmesi mümkün ve kabul edilebilirdir. Kimsenin, hiçbir odağın tam kontrol sahibi, ideal yapılar olmadığını unutmamak gerekir!

Bir de genel olarak toplum hafızasına itimat edenlerden olduğumu söylemeliyim. Bunun da ötesinde toplumsal hafıza önemli bir olgu olduğunu düşünüyorum. Her toplumda kendi kültürüyle paralel olarak var olan ciddi bir ortak bellek vardır. Örneğin Osmanlı'nın son döneminde pek çok kere savaştığı ve önemli darbeler aldığı Çarlık Rusyası "Moskof domuzu", Balkan kayıpları ve Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanlar "Yunan gavuru" gibi adlandırmalarla anılmış ve bunlar kalıcı bir karşıtlığa dönüşmüşse, aynı şekilde İran'a karşı ciddi bir hazzetmezlik günümüzde hala söz konusuysa, bu bizim toplumsal belleğimizle ilgilidir. Fransa'nın toplumsal belleğine gelecek olursak, ciddi bir isyan güdüsünden, bir başkaldırıdan bahsetmemiz gerekir. Burada şüphesiz; 1789, 1830-48, 1871 ve 1968 yılları önemli referans noktalarıdır. Fransa'da pek çok kez yaşanan devrimler Avrupa'yı ve hatta dünyayı etkisi altında bırakmıştır. Dolayısıyla bugün 'Sarı Yelekliler'i ele alırken bu bütünselliği de göz önünde bulundurmak şarttır. 

İyiden iyiye silinen sosyal devlet anlayışı, güvencesizlik, sonu gelmeyen asgari ücret tartışmaları, problemlerin yalanlarla geçiştirilerek sonsuza dek ötelenmesi, halka karşı daima sermaye çıkarlarının korunması Avrupa'da dahi söz konusuyken, bunun her şeyden önce akıl dışı olduğu ve sürdürülebilir olmadığı açıktır. Er yada geç bir patlama kaçınılmazdır. Bu patlamanın fitilinin Fransa'da ateşlenmiş olması da es kaza tarih okuması olan hiç kimse için sürpriz değildir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder