Kafka ve Dönüşüm
Kafka'nın en bilindik ve popüler eseri olan Dönüşüm, hacmiyle ters orantılı olarak son derece derinlikli ve etkili bir klasiktir. İçerdiği, insan ilişkileri üzerine önemli bazı saptamalar sebebiyle insanlık var olduğu sürece okunacak muhteşem ince kitaplardan birisidir.
Dönüşüm'ün içeriğinden bahsetmeden önce Kafka'yı daha detaylı tanımak gerektiği düşüncesindeyim. 1883'te dünyaya gelen Kafka 41 yaşındayken yani 1924 yılında, dünya edebiyatının önemli isimlerinden birisi olabilecek eserler vermiş bir yazar olarak genç yaşta hayata veda etmiştir. Çek bir babadan ve Alman Yahudi'si bir anneden dünyaya gelen Kafka, ailesinin Prag'a yerleşmesiyle hayatının büyük bölümünü burada geçirmiştir. Küçük, içine kapanık ve puslu bir yer olan Prag, Kafka'nın kişiliğini de bire bir etkilemiştir.
Kafka'ya göre hayat başından kaybedilmiş bir mücadeledir. Verdiği her eser ise Kafka için dünyayı ideal ölçüde iyi bir yer haline getirmeye yönelik yapılan bir hamledir. Korkunç derece iyi bir yaratıcılığa aynı ölçüde bir de karamsarlığa sahip olan Kafka, Dostoyevski ve Nietzsche'den etkilenmiştir. Ölümünden önce dostu Max Brod'a, belirttikleri dışındaki tüm eserlerinin yakılması yönünde olmuştur. Belki çok ahlakî olmasa da Max Brod bu vasiyeti yerine getirmemiş ve böylelikle Kafka'nın bilinen tüm eserleri Nazilerin kitap kıyımından da kurtarılarak edebiyat dünyasına kazandırılmıştır.
Kafka dehasından şüphe edilmeyecek bir yazar olarak diğer bazı dahiler gibi birtakım eserlerinin yok edilmesini istemiştir. Bunun sebebi ne olabilir? Muhtemelen kendinden sonra gelecek dahilerin, istediği ayarda olmayan bu taslakları acımasızca eleştireceğini düşünmüştür. Yada kendisinin dünyada olmadığı durumda, eserlerinin de yani dünyayı iyileştirecek hamlelerin de anlamsız olduğunu düşünmüş olabilir.
Dönüşüm ilk kez Die Weissen Blaetter adlı aylık dergide yayımlanmıştır. Kafka'nın en uzun öyküsüdür. Kafka 17 Ekim 1912'de, Felice Bauer'e gönderdiği mektupta Amerika romanı üzerinde çalıştığını ancak saplanıp kaldığını ve yatağından çıkmadığını söylediği bir haldeyken, her şeye küçük bir ara vermek, biraz da motivasyonunu toparlamak amacıyla Dönüşüm adlı öyküsünü yazmıştır.
(Arka kapak bilgisinden)
Geniş Özet
Kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa kâbuslarla geçen gecenin ardından uyandığında kendisini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur! Sırt üstü bir vaziyettedir ve düzelmeye çalışır. Belki de her şeyin yine bir kâbus olmasını umduğu anda annesi seslenir. Gregor annesini sesini sanki her şey yolundaymış gibi cevap vermeye çalışarak geçiştirmek ister. Aradan biraz daha geçtiğinde işe geç kalma korkusuyla daha da çabalar ve yatağından inmeye çalışır. Ancak bu onun için artık büyük bir iştir, zira koca kabuğu yatağa temas ediyor ve cılız siyah bacakları da tavana doğru duruyordur.
Saat yediyi geçmeye başladığında artık işe kesin olarak geç kaldığını anlar. Bu sıralarda kapı çalar ve duyduğu diyaloglardan gelenin müdürü olduğunu anlar. Artık kapıyı açması için daha fazla baskı vardır. Bir duvardan müdürü, annesi ve babası baskı yaparken diğer duvardan kız kardeşi Grete daha hâlden anlar bir tonda kapıyı açması gerektiğini söyler. Kız kardeşi, Gregor'a kesinlikle daha yakındır. Çünkü Gregor kemana ilgi duyan kardeşine onu konservatuara göndereceğini söylemiş ve onu bu konuda desteklemiştir. Grete maddi anlamda ailenin itici gücü olan ağabeyini koruyup kollamayı belki de bu yüzden biraz daha önemsemektedir.
Vakit geçerken, müdürü Gregor'un ne kadar kötü, bencil, sorumsuz, ihmalkâr bir çalışan olduğunu anlatmaya koyulurken, Gregor yataktan sırt üstü yere düşmeyi başarır ve büyük bir gürültü olur. Dışarıdakiler de sesi duyduklarından kapıyı açması yönünde Gregor'a ısrarlarını sürdürürler.
Gregor kesinlikle konuşulanları hak etmediğini düşünerek kendini açıklama yoluna gitse ve bugünle ilgili bahaneler anlatsa da sesi artık tiz bir ıslık, kulak tırmalayan bir ses olarak duyuluyordur. Bu da dışarıdakileri daha da sinirlendirmekten başka bir şeye yaramıyordur.
Gregor yüzüstü dönerek kapıya yönelir. Nasıl yürüdüğünü kendisi de pek bilmiyordur. Kapıya doğru dönükken, oraya doğru ilerlemek istemesi, birbiriyle uyumlu olarak hareket eden ince bacaklarının yürümesiyle sonuçlanıyordur. Gregor anahtarı ağızlar ve çevirmeye gayret eder. Kilidi açmayı başarır. Ağzından kahverengi bir salgı süzülür. Belki de bu böcek ağzı için uygun bir iş değildir. Kapı açılınca müdür müthiş bir korkuyla kaçmaya başlar. Gregor da şaşkındır. Babası müdürün kaçarken unuttuğu bastonla Gregor'u içeri kovalar. Gregor odasına girer. Baba Samsa kapıyı Gregor'un üstünden kilitler. Gregor tüm gün boyunca uyur. Kız kardeşi Grete Gregor'a yiyecek bir şeyler getirir. Gregor'un ne istediğini tam olarak bilemediği için çeşitli şeyler getirir. Bunların arasında taze nefis yiyecekler de vardır; bozulmaya yüz tutmuş, bozuk ve çürümüş yiyecekler de... Gregor ilginç bir biçimde taze ve yenilebilir durumdaki yiyeceklerden tiksindiğini ve kötü durumdaki yiyeceklerin ona lezzetli geldiğini fark eder. Diğer bir ilginçlik de önceleri çok sevdiği içerisine ekmek doğranmış sütün artık ona iğrenç geldiğidir.
Grete ağabeyinin daha rahat etmesi için odasındaki eşyaları dışarı çıkarmayı akıl eder. Zavallı hizmetçi bu olağanüstü olaydan sonra bir müddet hatır için dayansa da evdekilerden izin isteyip ayrılmıştır. Grete bu eşyaları taşıma işini annesiyle yapmak durumunda kalır. Anne Samsa ve Grete eşyaların alınıp alınmaması yönünde tam uzlaşamamışken, Gregor konuşmalara kulak kabartır ve kendi açısından bu konuyu düşünür. Eşyaların ona bir zamanlar insan olduğunu hatırlattığı için kalmalarını ister ancak bunu söylemesi mümkün değildir. Eşyalar taşınırken yatağın altında durup saklanır. Kardeşi Grete kendisinin bu haline alışkın olsa da annesi henüz onu görmemiştir ve annesini korkutmak istemez.
Sıra duvardaki Gregor'un kendi yaptığı ve içerisinde kendi resmi olan çerçeveyi almaya geldiğinde Gregor buna izin vermek istemez. Bu belki de onun son ilham kaynağıdır. Kendi yaptığı bu ahşap çerçevenin içinde üniformalı mağrur askerlik fotoğrafı duruyordur. Çerçeve duvardan alınacağı vakit Gregor duvara tırmanır ve çerçeveye tutunur. Son ana kadar onu fark etmeyen anne Samsa birden aklı alınacak derecede korkar ve bayılır. Grete de bu yaptığı için Gregor'a çok kızar. Bu noktadan sonra artık Grete'de de Gregor'a karşı tolerans kalmamıştır.
Grete annesini odadan çıkarıp ilaç verip iyileştirmek isterken Gregor da sanki yardım edebilecekmiş gibi onları izler. Grete'nin elindeki ilaç şişelerinden birisi düşer ve kırılır. Cam parçaları Gregor'un yüzünden yaralanmasına sebep olur. Gregor salonda şaşkın bir şekilde dolaşmaya başlar. Yine duvara tırmanır. Tavanda asılı durur. Bu vaziyetteyken bir şey fark eder. Tavanda asılı durduğunda daha rahat hissediyor, sanki daha rahat nefes alıyordur. Yerdeki sıkıntılı hali epey değişmiştir. Derken baba Samsa eve gelir. Grete'nin yetersiz açıklamasıyla Gregor'un suçlu olduğuna kanaat getirir ve çok sinirlenir. Gregor tavandan yemek masasına düşer ve panikle odasına kaçmaya çalışır. Baba Samsa eline geçirdiği elmaları bir bir sanki mermi gibi Gregor'a fırlatır. elmalardan birisi kabuğuna dokunup sekip giderken, diğer bir elma Gregor'un kabuğuna saplanıp kalır. Gregor bugün çok fazla yaralanmıştır. Odasının kapısına gelir. Odaya girer, o girdikten sonra kapısı yine üzerine kilitlenir ve Gregor bir süre yalnızlığa terk edilir.
Aile, artık Gregor eve para getiremediğinden ve bu şekilde devam etmek onları darboğaza sokacağından yeni kararlar alır. Buna göre; herkes işe başlayacaktır, gereksiz harcamalar kısılacak ve evin bir odası kiraya verilecektir. Baba Samsa ve Grete dışarıda sıradan birer işe girerler. Anne Samsa sağlık durumu pek elverişli olmadığından eve aldığı el işi siparişleri yetiştirmek üzere çalışmaya başlar. Kiraya verilen odaya ise üç adam talip olur ve evde kalmaya başlarlar.
Bir akşam Grete anne babasına keman çalarken kiracılar da onu dinlemeye başlarlar. Grete çalmaya devam eder, bu belki de ilgi duyulan bir sanatçı gibi hissettirerek onu mutlu etmiştir. Derken Gregor da sesi duyar ve bunun ona iyi geldiğini belki de insan olduğu zamanları anımsattığını düşünür. Odadan çıkarak sese doğru ilerler. Kiracıların onu görmesiyle işin rengi değişir. Baba Samsa kiracılarla Gregor'un arasına girerek onu görmelerini engellemeye çalışır. Grete de sanki performansı sabote edilmiş gibi çok sinirlenir. Kiracılar Gregor'u görmekte ısrar edince baba Samsa ile aralarında tartışma çıkar. Gregor odasına gider. Grete kapıyı sinirle kilitler. Kiracılar odalarına çekilirler. Ancak ortanca adam bunun öncesinde baba Samsa'ya kira sözleşmesini iptal ettiklerini ve para da ödemeyeceklerini söyler. Diğerleri de onu destekler görünürler.
Sabaha karşı Gregor günler önce düzenli yemek yemeyi bırakmış, son iki gündür de hiçbir şey yememiş dev bir böcek olarak son derece halsizdir. Eski günlerini, ailesini ve onları her şeye rağmen ne kadar çok sevdiğini düşünürken, cansız başı yere düşer. Gregor Samsa ölmüştür...
Kaba ve görgüsüz birisi olan gündelikçi kadın, yasak olmasına rağmen her sabah yaptığı gibi meraktan ilk olarak Gregor'un odasına giriyordur. Hareketsiz duran Gregor'u sopayla dürter. Gregor'un hafiflemiş ve düzleşmiş bedeninin hiç tepki vermediğini görür. Derhal istavroz çıkarır ve şükreder. Koşarak durumu aileye haber verir. Onlar da Gregor'un başına gelirler. Çok da üzgün değillerdir. Grete "ne kadar zayıflamış, zaten iki gündür bir şey yemiyordu" der. Gündelikçi kadın pencereyi açar, odayı havalandırır. Gregor'un bedeninden kurtulma işi de ona düşüyordur.
Baba Samsa olanı biteni izlemek için inen kiracıları, hele de dün gecenin siniriyle derhal evden kovar. Şaşkın adamlar kalmakta diretmez veya kavga çıkarmazlar. Sonra gündelikçi kadının da işine son verilir. Ardından Baba Samsa ve Grete iş yerlerine özür mektubu yazarak bugün gelemeyeceklerini bildirirler. Anne de siparişi bugün yetiştiremeyeceğine dair bir mektup yazar. Bir trenle şehir dışına, seyahate çıkarlar. Anne ve baba Samsa tüm olanlardan fark edemedikleri bir şeyi fark ederler. Grete büyümüş ve serpilmiştir. Ona uygun bir eş bulmayı ve diğer hayallerini konuşurlar.
Tüm hayallerinin gerçekleşeceğine son derece emindirler...
Son Değerlendirme
Dönüşüm pek çok açıdan incelenebilir. Felsefî açıdan, sosyolojik açıdan, psikolojik açıdan, ekonomi ve onun işleyişi açısından, tiyatro-oyun veya film değeri açısından ele alınabilir. Pek çokları da bu işe girişip değerlendirmenin hakkını pek verememişlerdir. Zira Marksist bir yaklaşımla, yabancılaşmanın reddinden veya bambaşka bir yabancılaşmadan, psikolojideki meşhur baba figürü açısından pek çok şekilde değerlendirme yapılabilir.
Hepsinden ziyade belki biraz daha günümüzle ilgili olarak benim ilgimi çeken yön, daha çok "manevî bağlar" meselesiyle ilgili. Yaşadığımız zamanda maddiyat büyük bir belirleyicilik barındırıyor. Hattâ pek de "Polyannacı" olmayan bir bakışla maddiyatın, maneviyatı da kuşattığını söylemek son derece mümkündür.
Yani belirli bir maaşımız, sermayemiz, kârımız, imkânlarımız, isteklerimiz vardır. Bunlar fazlaca matematikseldirler. Diğer yandan ilişkilerimizi, aşkı, dostluklarımızı matematikten son derece uzak ve daima "sonsuz", "sınırsız" gibi nitelemelerle anlatma yoluna gideriz.
Peki bu gerçekten böyle midir? Hiç sanmıyorum!
Net ve brüt maaşımız bellidir. Sermayemizin toplamıyla kimlerden zengin, kimlerden fakir olduğumuzu bilmek mümkündür. İstediğimiz herhangi bir şeyin taksitlendirmesi, fiyatı, çeşitli bilgileri bize genelde çok hoş olmasa da kesin bir düşünceler dizisi sağlar. Bu son derece nettir.
Peki ya manevî bağlarımızın, bağlılıklarımızın, aidiyetlerimizin net bir karşılığı olabilir mi? Kuşkusuz ilk etapta buna verilecek cevap net bir "hayır" olacaktır. Herkesin annesi, babası, evladı, kardeşi, "sonsuz" değerdedir. Herkesin birbiriyle mecburî biyolojik bağlılıkları ve bunun dışında dostluk ve aşk gibi kavramlarla bağlılıkların olduğu şu dünyada her insan "sonsuz" değerde midir? Bunu kabul edecek olsak bile, yaşadığımız dünyanın şu rezil hali bunu doğrulayabilir mi? Eğer herkes "sonsuz" değerde olsaydı, insaniyetten bu kadar uzaklaşılmış bir manzaranın ortaya çıkması mümkün olur muydu? Tabii ki hayır!
Sözün özü acı da olsa özellikle geldiğimiz noktada her şeyin herkesin bir değeri vardır ve bu değerin "sonsuz" olduğunu söylemek gerçeklerle pek örtüşmez. Sadece bu değerlerin her an, her dakika alıcısı olmadığı için bunları pek bilmeyiz ve sorgulamayız da... Derin bir mutsuzluğa saplanmamak için bu tür uç şeyleri düşünmek istemeyiz veya zaten algımız, kapasitemiz bunun çok gerisindedir.
Yaptığınız işi yapmaktan vazgeçtiğiniz an, para kazanmadığınız zaman veya başka herhangi bir yükümlülüğü reddettiğinizde sizi seven insanlar hâlâ sevmeye devam edebilirler mi? Mesleğinizin icrası ne kadar zor, çalışma şartlarınız ne kadar kötü, insanlıktan uzak, geliriniz ne kadar adaletsiz bir miktarda olursa olsun herhangi bir isyanınız, eğer başka yerden bir para elde edemezseniz ne kadar desteklenebilir? İnsanların sizi sevme sebebi sizin kendinizde, özünüzde mi, yoksa yaptıklarınızda mıdır?
İşte Dönüşüm, tam olarak bu acı ve evrensel sorgulamayı sunan güçlü bir öyküdür. Çalışmayan birisi olmak, işe yaramaz bir tembel teneke ve ezilmesi gereken bir böcek olmakla eşdeğerdir. Bu sadece çalışmak, para kazanmak ve maddî bağlamda da ele alınmayabilir. Modern zamanlarda sistemin size biçtiği rolü reddetmek de tam olarak budur. Hattâ bunun dışında bazı durumlar da söz konusudur.
Gregor Samsa, ailesine sevgiyle dolu olarak hayata veda ettikten sonra, cesedi kurtulunması gereken bir çöp olarak gündelikçi kadın tarafından evden uzaklaştırılır. Aile pek de kahrolup, üzülmeden rahat bir nefes alır ve şehir dışına gezmeye çıkar.
Şimdi biraz öyküden uzaklaşıp gerçek hayatta bu minvaldeki durumları hatırlayalım. Bir aileyi fazlaca uğraştıran yoran hasta, artık iyice durumu kötüleştiğinde "ölüm artık onun için kurtuluş" ifadesini ne kolay kullanırız. Buna karşı bir savunma, "kesin olarak ölecek birinin gereksiz yere acı çekmemesi" şeklinde pekala yapılabilir. Ancak özellikle kanser hastaları arasında, doktorların birkaç ay ömür biçtiği ama bir şekilde uzun yıllar, hattâ on yıllarca yaşayan insanlar da yok mudur? Bir insanı dünya hayatında tamamen kaybedecek olmayı kolayca kabullenmek, saf bir sevgi ve bağlılık söz konusuysa ne derece mümkündür?
Bizim gibi nispeten doğulu ve aile bağlarının, dostluğun sağlamlığıyla övünülen toplumlarda bile bir insanın diğerleri üzerindeki kredisi son derece düşüktür. Dahası bu artık eskisi gibi gizlenecek bir şey de değildir. Ciddi bir hastalık sebebiyle sonlanan taze evlilikler, sağlıklı tarafın haklılığı açısından -en azından internet üzerinden- açıktan destek bulur bir hale gelmiştir.
Bu destekler, "kimse genç yaşında çile çekmek zorunda değil" ifadesiyle veya ona yakın ifadelerle verilir genellikle. O zaman evlilik öncesi okunan metinde "iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta" kısmını "sadece iyi günlerde ve sağlıkta" olarak revize etmek gerekmez mi? Bunun baştan bilinmesi hiç şüphesiz daha sağlıklı ve gerçeğe daha yakın bir ilişki kurulmasını sağlar.
Yani sözün özü; Dönüşüm'de ele alındığı şekliyle de günümüzde iyice ayyuka çıkan şekliyle de insanlar arası bağ, çoğu kez özden öze güçlü bir etkileşim olarak değil, kişinin yaptıkları, sundukları üzerine kurulu bir tatmin üzerine kuruludur.