20 Temmuz 2019 Cumartesi

Türkiye'de Siyasî Partiler ve Güncel Bir Değerlendirme



Parti Nedir?

Bölüm, kısım veya bir şeyin taksidi anlamına gelebilecek "parti" sözcüğü, siyasette; aynı politik görüşe tabi ve aynı amaçlarla bir araya gelen insan topluluğunu ifade eder. Bu topluluklar önce yerelde, sonra da ülke genelinde örgütlenir ve propaganda yaparlar. Bu organizasyonların nihai hedefleri seçim yoluyla parlamentoda yer almak ve mümkünse tek başına iktidarı devralmaktır.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi sonrası, başkanlık türü bir iki lobluluğa geçse de bunun öncesinde, yani parlamenter sistemde, irili ufaklı yüzlerce partinin macerasına sahne olmuştur. Bu partiler; kimi zaman kapatılmış, kimi zaman isim değiştirmiş, kimi zaman birleşerek yeni bir parti oluşturmuş veya bölünmüş, çoğu zaman da insan hafızasını ve aklını zorlayan bir karmaşıklıkta genel bir süreç izlemişlerdir. Bu da özellikle genç araştırmacılar için son derece güç bir durum meydana getiren önemli bir etkendir.



Türkiye'deki Siyasî Partilere Genel Bir Bakış


Ülkemizin siyasi partilerin yapısını veya tarihini konu alan ciddi bir eser, Tarık Zafer Tunaya'nın meşhur üç ciltlik Türkiye'de Siyasal Partiler'idir. Uzun yıllara rağmen aşılamamış olan ve uzunca bir süre daha bu değerini koruyacak gibi görünen eser, doğal olarak günümüz ideolojik çizgilerinin, partilerinin tamamının tarihî yolculuğunu içerir.

Bunlardan en ilginci 1910'da kurulan Osmanlı Sosyalist Fırkası'dır. Çeşitli mücadelelerden sonra mütareke döneminde, (1919 Eylül'ünde) İstanbul'da Türkiye Sosyalist Fırkası olarak tekrar toparlanma girişiminde bulunulur. 1920'de de Bakü'deki bir kongrede Mustafa Suphi öncülüğünde bildiğimiz TKP kurulacaktır. Aynı yıl Atatürk'ün emriyle Resmî TKP de kurulur. Kısa sürede dağılacak olan bu parti, verilen millî mücadelenin en alâkasız kişilere devredilmesini önleme amaçlı bir ön almadır. Hattâ sonraları çoğu kez; "Atatürk'ün partisi", "Türkiye'nin ilk partisi" gibi övücü nitelemelerle CHP kastediliyor gibi yapılarak, esprili bir dille Resmî TKP ile ilgili bahisler açıldığı görülmüştür. Bunlar gerçekten de siyaset tarihinin yüzlerde tebessüm belirten mizahî muhabbetleridir.

Devletin yeniden organize olması ve form değiştirmesi gibi az rastlanır ve büyük değişimler bazen tarihlerle ilgili kafa karışıklığı da oluşturabilir. Örneğin CHP, 9 Eylül 1923 tarihinde kurulduğundan çok az bir farkla da olsa cumhuriyetin ilanından bir ay kadar daha eskidir. Dolayısıyla da Osmanlı'yla bir ayrım yapmak amacıyla "cumhuriyet tarihi boyunca siyasî partiler" gibi bir başlık düşünülürse bu ironik olarak CHP'yi içine alan bir küme olmayacaktır. Belki daha da ironik olarak cumhuriyet tarihinin ilk partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'dır. 17 Kasım 1924'te kurulan bu parti de uzun ömürlü olmamış, Şeyh Sait İsyanı bastırıldıktan sonra, karşıdevrimci yapısı sebebiyle kapatılmıştır. Sayısız kaynaktan doğrulanabilir ki; Atatürk'ün en büyük isteklerinden birisi, kendisi hayattayken çok partili hayata geçilmesi, öncesinde bunun gerçekleştirilebileceği potansiyelin meydana getirilmesi ve bunların artık kendi kendine işleyebilir hale gelmesi olmuştur.

Ne var ki 1930 yılına gelindiğinde, Atatürk'ün isteğiyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası, dünya genelindeki 1929 Ekonomik Bunalımı'nın etkileriyle ve yine karşıdevrimin partiyi istila etme girişimleriyle aynı yıl kapatılmıştır.

Atatürk'ün vefatı ve özellikle II. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle hem dünyadaki hem de Türkiye'deki atmosfer tamamen değişmiş, uluslararası bir konsensusla çok partili hayata geçiş kaçınılmaz hale gelmiştir. CHP'de tam da bu sırada artan çatlak sesler, toprak reformu konusundaki anlaşmazlıkla yada daha açık olarak CHP içerisindeki toprak ağalarının kazan kaldırmasıyla bir kimlik kazanmış, 1946'da meşhur "Dörtlü Takrir" verilmiş ve Demokrat Parti kurulmuştur.

1945'te Millî Kalkınma Partisi, 1946'da Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi ile Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi, 1948'de Millet Partisi kurulsa da bunlar DP gibi ses getirmemiş ve etkili olamamışlardır.

Demokrat Parti en bilindik iki kurucusundan; Celâl Bayar'a göre CHP'den farklı olarak "demokrat", Adnan Menderes'e göreyse "CHP'nin iki parmak solunda" idi. Ancak parti ideolojik olarak halihazırda CHP'nin sağında olduğu gibi, ilerleyen zaman bu partinin demokrasiyle ilişkisinin adından ibaret olduğunu da gösterecekti.

Büyük toprak sahibi birisi olarak Adnan Menderes, toprak reformunu çok sert eleştirmiş ve bu düzenlemeyi liberalizme aykırı olarak niteleyip, ilgilileri insanların mülklerine el koyma niyetindeki "Nazilere" benzetmiştir. Bugünden bakılınca artık ABD ile sıkı ilişkileri çok daha iyi görülen DP, iktidara geldikten aylar sonra Kore Savaşı'na dahil olarak yaklaşık beş bin Mehmetçiği oraya göndermiş ve 1952'de  NATO'ya girişimizi sağlamıştır.

DP'nin on yıllık iktidarı, giderek otokrat yanları beliren ve ekonomik istikrarı sağlayamayan bir duruşla 27 Mayıs 1960'ta bir askerî darbeyle sonlanmış, DP kapatılmış ve bir daha da ciddi bir varlık gösterememiştir. Darbeden bir yıl kadar sonra kurulacak olan Adalet Partisi, yani "AP" aynı geleneği yeni bir adla sürdürmüş, Süleyman Demirel öncülüğünde ilerlemiştir.

27 Mayıs Darbesi'nin kudretli albayı Alparslan Türkeş de Türkiye'de siyasetin önemli aktörlerinden birisi olarak sahneye çıkar. Türkeş 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır. CKMP, 1954'te Menderes tarafından kapatılan Millet Partisi'nin revize edilmiş halidir. Türkeş burada güçlü bir şekilde genel başkanlığa yürür. 1969'da CKMP, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yeniden isimlendirilir ve siyasetteki mücadelesine devam eder.

Sert geçen uzun yıllardan sonra 12 Eylül 1980'de bir kez daha meydana gelen askerî darbeyle siyasete ayar çekilmeye çalışılıp, pek çok eski parti ve isimler yasaklanmıştır. Bu da ilerleyen zamanlarda yasaklı isimlerin perde arkasında durarak, kendilerine yakın kişilere kurdurduğu "devam partileri" dönemini başlatır. Örneğin AP'nin devamı niteliğindeki parti, Doğru Yol Partisi'dir. Bunlardan farklı olarak kurulan bir parti de Anavatan Partisi'dir. Anavatan Partisi'nin başlıca propagandası "dört eğilimi birleştirme" üzerine olmuştur. Sonraları dillere pelesenk olacak bu ifade; anarşiyi/kaosu bitirmeyi, ideolojik kısır çatışmaları aşmayı, hattâ ideolojileri elinin tersiyle itmeyi, refahı, huzuru, kalkınmayı, ABD ile işbirliğini içeren genel bir başlık haline gelmiştir.

Direkt Özal'ın ifadesiyle; milliyetçi, muhafakâr, ilerici ve çağdaş anlayışın birleşimi demek olan "dört eğilimi birleştirme" girişimi, siyasetin mantığına hattâ genel anlamda mantığa aykırı olduğu gibi, başarısız olmaya mahkum, oksimoron bir ifadedir. Kaldı ki başarısız da olmuştur. Ancak asıl amacın bu olup olmadığı da sorgulanmalıdır.

Siyasette farklı eğilimlerin farklı partileri olur ve bunlar demokrasi çerçevesinde yarışırlar. Duruma göre koalisyona girebilirler. Anlayışları zamanla aynı çizgiye gelen partiler birleşebilirler. Ancak her partinin kendi ideolojisi, kendi anlayışı, temsil ettiği kitle, radikal veya daha merkezî olarak kesinlikle ayrıdır, ayrı olmalıdır.

Nispeten modern zamanların tatlı bir masalı olarak, neoliberal-küreselci ideolojinin bir dili olarak, ideoloji karşıtlığı prim toplayan bir tavır olmuştur. Eski huzursuz günlerin kötülenmesiyle, yeni ve güzel günlerin ancak; net kimliği olmayan, ilkesiz, her yola gelen, pragmatik, her şeyi satmaya ve uluslararası sermayeye peşkeş çekmeye hazır bir anlayışla mümkün olduğu sanrısı körüklenmiştir.

24 Ocak Kararları'nın da mimarı olan ANAP'ın lideri Özal, kurguladığı dönüşümle en az DP'nin Batı'ya meyli ve NATO'ya giriş ölçüsünde bir güdümleme meydana getirmiştir.

1993'te Özal'ın ölümüyle yeni bir döneme girilmiştir. Özal'ın yerine yeni cumhurbaşkanı Demirel olurken, Demirel'in yerine de SHP-DYP koalisyonunun yeni başbakanı Tansu Çiller olmuştur. 1995'in sonunda yapılan genel seçimlerde; kapatılan Millî Nizam Partisi ve Millî Selamet Partisi gibi partilerin lideri, İslâmcı ideolojinin müzmin temsilcisi Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi birinci parti olmuş, ancak tek başına iktidar olacak yeterlilikte olmadığı için RP-DYP koalisyonu kurularak Erbakan başbakan olmuştur.

Ardından gelen 28 Şubat süreciyle 1997'de RP kapatılmış, önce ANAP-DSP-DTP koalisyonu, sonra kısa süreli DSP iktidarı, sonra ANAP-DSP-MHP koalisyonu kurulmuş ve onu da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin uzun, tek başına iktidar yılları izlemiştir.

Kuruluşu itibarıyla DP ve ANAP türü bir izlenim bırakan AKP, yine farklı eğilimleri birleştirme iddiasında olmuştur. Erbakan'ın son kapatılan partisi olan Fazilet Partisi sonrası kurulan AKP, FP tandanslı bir yapıda olmasına rağmen özellikle liberal çevrelerin desteğiyle, parti olarak direkt yeni bir toplumsal mutabakat olma iddiasında olmuştur.



Partiler İçin Genel Bir Değerlendirme

Yukarıda okumuş olduğunuz "partiler tarihinde" sağ veya sol küçük partilere, milliyetçi veya ayrılıkçı Kürt partilerine, ölü doğan diğer partilere, isim değişikliğiyle kurulan "devam partilerine", bu kısa yazının bağlamı ve sınırları gereği yer veremedim. Daha çok büyük ve iktidara oynayan/gelen ana akım partileri ele almaya çalıştım. Daha geniş ve detaylı bir içerik, hiç abartısız bir ifadeyle bir kitap çalışması hacminde olacaktır.

Tam da bu noktada, siyasî görüşümden münezzeh olarak, olgusal durumları saptama şeklinde yapmaya çalıştığım birkaç tespit şöyledir;

1. Tespit: Genel olarak, incelemeye değer partiler -belki Türkiye'ye de özgü bir durum olmayarak- ideolojik partiler ve konjonktürel partiler şeklinde iki tipte oluyorlar. İdeolojik partiler bağlı oldukları siyasî görüşe paralel olarak samimi bir şekilde mücadele verirken; konjonktürel partiler ülke içindeki ve dışındaki bazı iş birlikleriyle daha avantajlı olarak oluşturuluyor ve yapılan iş birlikleri paralelinde siyaset yapıyorlar.

2. Tespit: Parti yaşatma konusunda pek de şefkatli olmayan siyasî arenamız, özellikle konjonktürel partilerin uzun vadede asla tutunamadığı bir platformdur. Konsensusla kurulan konjonktürel partiler, uzun iktidar dönemleri geçirseler bile "tabela partisine" dönerek, dişe gelir bir varlık gösteremeyecek ölçüde küçülmeye, siyaseten ölmeye mahkumdurlar. Bu "siyaset arenasının acımasızlığı" haricinde "konjonktürün değiştiği zamanlarda eski konjonktürün partisinin de miadının dolduğu" şeklinde de okunabilir.

3. Tespit: Uzun yıllara rağmen ayakta kalan ideolojik partiler şöyledir;

-CHP: Cumhuriyetin kurucu partisi olduğundan bazı istisnai zamanlar haricinde daima var olmuş ve meclise girebilmiştir. CHP'nin ilk adı bilindiği üzere Halk Fırkası'dır. TCF kurulunca, HF önüne "Cumhuriyet" getirilerek CHF olmuş, sonra da 'fırka' deyişi 'parti' olarak değiştiğinde CHP olmuştur.

Ülkenin en temel değerlerine bağlılığı ifade etmesi sebebiyle CHP'nin Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece ona paralel olarak var olacağı, kahin olmayı gerektirmeyen bir siyaset bilgisidir.

-MHP: İlk çekirdeği belki de Millet Partisi'ne kadar izlenebilir. MP 1948'de DP'nin CHP'ye yeteri kadar sert muhalefet yapamadığı şikayetiyle, Fevzi Çakmak, Osman Bölükbaşı gibi isimlerin öncülüğünde kurulmuş ve 1954'te DP tarafından "laikliğe aykırı faaliyetler" sebebiyle kapatılmıştır. Parti Cumhuriyetçi Köylü Partisi adıyla tekrar kurulmuş ve Türkiye Köylü Partisi'yle birleşerek, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ni meydana getirmiştir. Yukarıda da ele alındığı şekilde 1969'da Alparslan Türkeş liderliğinde, Milliyetçi Hareket Partisi şeklinde yenilenen parti, 12 Eylül yasakları sebebiyle 1985'te Milliyetçi Çalışma Partisi olarak yeniden kurulmuş, 1993'te yeniden MHP olarak isimlendirilmiştir.

MHP, CHP'den sonra en eski ikinci ideolojik parti olarak, tek başına iktidar olma iddiasında olmasa da varlığını sürdürmesi beklenen köklü bir partidir.

-HDP: Bu formuyla o kadar eski olmamakla birlikte HDP; HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP gibi kapatılan partilerin son halkasıdır. Seçmeninin yoğunlukla Kürtler olduğu bir sır olmayan bu parti(ler), kimilerine göre Kürt milliyetçiliğinin, kimilerine göre Kürt hareketinin, kimilerine göre de ayrılıkçı Kürt hareketinin partisidir. Bu değerlendirmelerin hiçbirisinin son derece haksız ve peşin hükümlü olduğunu söylemek mümkün değildir.

Genel olarak sol partiler marifetiyle günümüze kadar taşınan Kürtçü anlayış son derece ironik olarak tartışmasız bir şekilde "milliyetçi" yapıdadır. HDP çoğusu tarafından sol bir çizgide gösterilmek istense de HDP'nin hiçbir zaman sendikal çalışmaları, işçi haklarını, gelir dağılımındaki adaletsizliği, emeklileri, öğrencileri, ezilenleri dert edinmediği görülmektedir. Çoğu kez konu başlıkları; Kandil, İmralı, Öcalan, PKK olan HDP, muhtemeldir ki başka bir isimle de olsa daima Türkiye siyasetinde olmayı sürdürecektir.

-SP: Öncülleri; MNP, MSP, RP, FP, olan Saadet Partisi, Necmettin Erbakan'ın liderlik ettiği son partidir. Tıpkı Kürt partileri gibi sık sık kapatılan ve isim değişikliğine giden bu parti İslâmcı ideolojinin partisidir. Ancak günümüzde seçmenlerinin büyük kısmını AKP'ye kaybetmiş olan SP, direkt bir tabela partisi olmamakla beraber son derece küçülmüş durumdadır. Geçmişten bu yana inişli çıkışlı bir yol izleyen salt İslâmcı ideoloji partileri, görülen o ki gelecekte de var olmayı sürdüreceklerdir.

4. Tespit: Bariz konjonktürel partilere, -ilginç bir şekilde bazı devam partileri olsa da- verilebilecek başlıca büyük örnekler DP ve ANAP'tır. Uzun yılların tek başına iktidarı olan bu partiler şu anda yok hükmündedirler. Bu kısa liste de yapısı gereği güncellenmesi son derece muhtemel bir listedir.




Günümüzde Siyasî Partilerin Durumu

Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi'nin getirdiği iki lobluluk, partilerden ziyade ittifakların yarışmasını dayatmaktadır. Şu anda bu ittifaklar, AKP ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur İttifakı ve CHP ve İYİP'in oluşturduğu Millet İttifakı şeklindedir. Millet İttifakı'na yönelik SP ve HDP desteği ise tartışmalıdır.

Bunlara ek olarak özellikle iktidarın eski seçmenlerinden meydana gelen "küskünlerin" artışı, ekonomik kriz ortamı ve diğer gerginlikler iktidarın altını oyarken, geçtiğimiz yıllarda AKP ile yolları ayrılan ve halkta karşılığı olduğu iddia edilen veya olan isimlerin parti kurma dedikoduları artık dedikodudan ziyade, yalanlanmayan ve giderek somutlaşmaya başlayan bir hal almıştır.

Bunlardan ilki, aktif bir şekilde içinde bulunmasa da arka planda Abdullah Gül'ün olduğu ve fiilî olarak Ali Babacan'ın liderlik edeceği iddia edilen partidir.

İkincisi, hem teorik hem pratik liderliğini direkt Ahmet Davutoğlu'nun üstleneceği iddia edilen partidir.

Özellikle tekrarlanan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi sonrası, iktidar aleyhine açılan makastan cesaret alan bu girişimler; Ali Babacan'ın AKP'den istifası ve Davutoğlu'nun katıldığı RS FM'deki programda nispeten daha açık konuşmasıyla netleşmiştir. Davutoğlu'nun, Babacan gibi istifa etmek yerine, yaptığı açıklamalarla ihraç edilmeyi planladığı hakim görüşler arasındadır.

Henüz mevcut olmadıkları için Gül ve Babacan'ın öncülük edeceği partiye "I. Parti", Davutoğlu'nun öncülük edeceği partiye de "II. Parti" diyelim.

I. Parti, klasik merkez sağ karakteriyle yürüyecek gibi duruyor. Babacan'ın yeniden imâ ettiği "dört eğilimi birleştirme" meselesiyle şöyle bir ANAP havası sezilirken, kavganın ve çatışmanın aşılıp, huzurun ön plana çıkarılacağı herkesi kucaklama iddiasında olan, seçmen kitlesini son derece geniş tutmaya çalışan bir profil beliriyor.

I. Parti, sağ seçmenin bir hırsla vurguladığı; "Menderes'le traktör geldi", "Özal yokken ampul bulamıyorduk onunla bulduk" cümlelerinin devamı niteliğinde cümleler kurdurması muhtemel bir profille geliyor. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı görevi sonrası verdiği demeçlerden de aşina olduğumuz daha "liberal" ve "normal" döneme olan özlemin kullanılması düşünülüyor.

II. Parti biraz daha İslâmcı görünmekle beraber, özellikle 1 Kasım 2015'teki genel seçimlerde alınan yaklaşık %49'luk oy oranının sahibi olma imâsıyla, yarım kalan sevdayı tamamlamak üzere gelecekmiş gibi bir izlenim veriyor.

Ayrıca her iki partinin gelişi de Türkiye Nereye? başlıklı yazımda ele aldığım üzere, Yalçın Küçük'ün "Devalüasyon Yasası" açısından da değerlendirilmeli, özellikle tam bir yol ayrımında olduğumuz "F-35/S-400" gündeminde, dolar kurunun kritik hareketlere gebe olduğu durumda, tekrar tekrar düşünülmelidir.


İki Yeni Parti Üzerine Tezler

1. Tez

Her iki parti de asla ideolojik değil, konjonktürel birer parti olacaktır.

2. Tez

Her ne kadar "konjonktürel" yapılarına uygun olsa da söz konusu iki partinin müstakbel kurucularının, AKP'den ayrılmalarından itibaren muhalif en ufak bir girişimleri, hattâ açıklamaları dahi olmadığı halde, AKP düşüş trendine girdiğinde birer alternatif olarak ortaya çıkmaları, net bir siyasî duruştan mahrum olduklarını gösterir.

3. Tez

Kurulmaları durumunda Türkiye siyaseti bu partilerin ikisini de aynı anda yaşatacak yapıda olmadığı için, farklı anlayışlarda oldukları iddiasını güden bu partilerin özellikle bir seçim sonrası birleşmeleri veya birinin diğerini içine alması kuvvetle muhtemeldir.

4. Tez

İki partinin müstakbel kurucularının da yakın zamanlarda yaşanan ve direkt ülke tarihinde kalıcı bir yer edinen önemli olayların sonrasında, kayda değer ve sorumluluk sahibi açıklamalardan kaçınmaları, güven vermemelerine sebep olan en büyük davranışlarındandır.

5. Tez

Ülkede sağlıklı bir siyaset ortamı için müstakbel kurucular, yeni maceralara atılmadan önce özeleştiri vermeli, 15 Temmuz Olayı başta olmak üzere etkili makamlarda oturdukları dönemlere dair tatmin edici açıklamalarda bulunmalıdırlar.

6. Tez

Bu güne kadarki liberal-neoliberal dalgaların devamı niteliğinde olacak I. Parti'nin esaslı bir kalkınmayı sağlaması, tarihten alınan dersten de anlaşılacağı üzere mümkün değildir.

7. Tez

Suriye açmazı başta olmak üzere dış politikada "sorunlarla sıfır komşu" gibi bir programın icracısı olan anlayış, yani II. Parti, dış politikada da diğer alanlarda da Türkiye Cumhuriyeti için olumlu atılımlar vaat edemez.

8. Tez

Şimdiye kadar pek çokları, "kurtarıcı lider" veya "kurtarıcı parti" beklediler ve bazı girişimleri bu yönde değerlendirdiler, yanıldılar. Bu sebeplerle aslolan; mesihvari bir parti veya liderin gelmesi değil, genel anlayışların baştan aşağı değişmesidir!


SONUÇ

Türkiye'de çok partili hayatın başından itibaren; doğal, kendi kendine gelişen ve dış etkilerden arındırılmış bir siyaset tesis edilememiştir. Mevcut konjonktüre yönelik kurgulanan partilerle, ülke genel olarak kendi çıkarına olmayan yönlerde makas değişikliğine gitmiş ve tavizlerin önü açılmıştır. Verilen tavizler diğerlerinin önünü açarken bu durum süreklilik haline gelmiş, millî refleksler baskılanmıştır.

Şu anda da Türkiye'de en doğru işleyecek strateji; daha huzurlu, refah ve manipüle edilmeye kapalı bir ortam için, siyasetin bu şekilde irdelenmesi ve bu irdelemelerin kitlelere yayılması, başlıca tartışma konusu haline getirilmesidir.

Bununla birlikte elde edilecek ideolojik netlik ve aydınlanma ülkenin tek çıkış yolu olarak görünmektedir. Aksi takdirde şu anda sinyalleri alındığı üzere, aynı oyunların neredeyse bire bir olarak tekrar tekrar sergilenmesi kuvvetle muhtemeldir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder