24 Şubat 2017 Cuma

Öldürülen Atatürkçü Aydınlar

Türkiye'de her kesimin yaşadığı acılar ve bir ölçüde mağduriyet vardır. Biz ne yazık ki, genel anlamda bunların üzerinden prim yapılmasını, istismarı ve bir tarafı haddinden fazla anlatıp, diğer tarafın üstünü örtmeyi alışkanlık haline getirdik. Tüm bunları aşıp, yakın tarihi çok tarafsız ve berrak bir hafızayla ele almak, bugün bizim için en temel ihtiyaçlardan birisidir.

Her siyasi görüş ve eğilimden bağımsız olarak, bugün zor bir süreçte olduğumuz nasıl ki nesnel bir gerçekse, bu zor sürecin reçetesini belirlemek için kafa yormak da herkes için büyük bir gereklilik ve sorumluluktur. Toplumun yeniden yapılandırılması, düşünce akımlarının oluşturulması/yönlendirilmesi bu sorumluluk kapsamında yine muhakkak incelenmesi gereken bir meseledir. Bu yapılandırma esnasında bir takım insanların özellikle susturulması, katledilmesi ve günümüzde bunun derli toplu bir şekilde ele alınmayışı düşündürücüdür.

Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Tarihî perspektiften bakıldığında "Türkiye'nin dünü" diyebileceğimiz bir dönem aydın cinayetleriyle dolu. Bu cinayetlerden anlıyoruz ki, bazı insanların söylediği/yazdığı/yaptığı şeyler karanlık bir odağın hoşuna gitmiyor. Ben de komplo teorilerini pek önemseyen biri değilim açıkçası ama ortada önemli ve değerli insanların öldürüldüğü bir cinayetler silsilesi varsa ve biz bugün yaşadığımız çoğu kötü şeyi öngören, bize anlatmaya çalışan bu insanları sıralı bir şekilde kaybettiysek, bunun arka planına bakmak ve hatta hesabını sormak zorundayız, bu çok açık.

Bu cinayetlere baktığımızda ilk olarak şunu fark ediyoruz, cinayetler iki dönem şeklinde devam etmiş. Birincisi soğuk savaşın etkilerinin hissedildiği ve Türkiye'de de terörün tırmandığı, 1980 darbesi öncesi dönem; ikincisiyse 90'lı yıllar boyunca devam eden "faili meçhul" denen ama faillerin meçhul olmadığı dönem.

1980 darbesi öncesi dönemdeki cinayetler;

Doğan Öz, 24 Mart 1978


Bedrettin Cömert, 11 Temmuz 1978



Bedri Karafakioğlu, 20 Ekim 1978



Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979



Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979


Ümit Kaftancıoğlu, 11 Nisan 1980



90'lı yıllardan itibaren işlenen cinayetler;

Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990



Çetin Emeç, 7 Mart 1990



Turan Dursun, 4 Eylül 1990



Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990



Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993



Ali Günday, 25 Temmuz 1995



Ahmet Taner Kışlalı,21 Ekim 1999



Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002




Yukarıda da dediğim gibi ülkece kötü bir dönemde olduğumuz tartışmasız bir gerçekse -ki öyle- bu dönemlerin çok öncesinde bize bunları anlatmaya çalışan ve bunun için öldürülen bu değerli insanları unutmamalıyız. Burada görmüş olduğunuz her bir aydınımızın; hayatları, yaptıkları ve ölümleri detaylıca ele alındığında, hatrı sayılır hacimde bir kitap ortaya çıkacaktır. Benim burada yapmak istediğim ve yapabileceğim şey tabii ki bu değil. Ancak bu hain cinayetlerin son halkası olan Necip Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili kısaca şunu belirteyim; kendisinin yazmaktayken öldürüldüğü ve daha sonra tamamlanmamış haliyle basılan "Köstebek" kitabı zamanın "Gülen Hareketi" günümüzün FETÖ'sü ile ilgili çok önemli deşifreler içermekteydi, 2002'de Hablemitoğlu'nu kaybettikten sonra peşi sıra gelen operasyonları, ordumuzun yıpratılmasını ve en nihayetinde 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimini gördük ve sadece Necip Hablemitoğlu'nun bize anlatmaya çalıştığı ve katledildiği tarihten bu yana koskoca 14 yıl ve daha birçok millî değerimizi bir anlamda geleceğimizin önemli bir kısmını kaybettik. Yine diğer aydınlarımızın hangi yapıyla ne şekilde mücadele ettiğini ve ne şekilde öldürüldüğünü, bu cinayetler sonrasında bu aydınlarımızın yakınlarının her kademede nasıl "bu işin peşini bırakın" mesajı aldığını çok basit bir araştırma yapan herkes görecektir.

Onlar, sonlarının böyle olacağını bilerek ve önceki cinayetleri görerek çalıştılar, korkmadılar. Biz de hem onların bu cesaret ve fedakarlıklarına bir karşılık olarak, hem de yine kendimiz için onları; araştıralım, öğrenelim, hatırlayalım, bize söylemeye çalıştıkları şeyleri anlamaya gayret gösterelim ve korkmayalım!

Bitirirken şu güzide sözlere yer vermek istiyorum;


"Ben Atatürkçüyüm, ben cumhuriyetçiyim, ben lâikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım, ben insan hakları savunucuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."

Uğur Mumcu

2 yorum:

  1. Bir toplum, kendi dinamiklerini yaşatamıyorsa, ölümü beklemeyi göze almış demektir. Aydınlarının birer birer yok edilmiş olmasının nedenini araştırıp ortaya çıkarAmıyorsa oynanan oyunu tezgahlayanların esareti altında olduğunu da kabul ediyor dense yeridir.

    YanıtlaSil
  2. Ülkeyi gericiliğe dolayısıyla emperyalizme teslimiyete götüren anlayışın satılmışlığı ve ihanetidir bu katliamlar.
    İşte bu nedenle yıl 2024 olmasına rağmen hala emperyalizmin kıskacından ve sömürüsünden kurtulamadık, hala Tam Bağımsız Türkiye'yi yaratamadık ve onları en az 200 yıl geriden takip etmek zorunda kaldık.
    Bilmem bunlar anlaşılır mı ki?

    YanıtlaSil